Meleklerin gözyaşlarını hissettim o akşam…
Gökyüzünden bir bir lanet adına gönderilen ağıtlar, sessiz bedenlerin yorgunluyla birlikte kaybolan anılar, mehtabın inançsızlığını simgeleyen o mor bulutlar geçmişin oyununa ortak olarak kulağıma ölümü fısıldadılar. Ölüm ilk kez bu kadar yakın beklide bana inanan tek varlık olan sözlerimi suçladılar. Sorduğum hiçbir soruya cevap almazken, kanlı ateşin etrafındaki karanlık nefeslerce boğulurken akıttığım her gözyaşı adına bir mutluluktan daha vazgeçerken bana ne istediğimi sormadılar ağlamamı hiç umursamadılar…
Kaçtım o akşam koştum karanlığa hapis olmuş gecenin zahiri ışıkları ardından bir çocuk gibi, nefreti çoğalan bir aşk yada yolunu şaşıran bir melek gibi kaçtım o akşam. İlk kez inandığım bir ağıt gibi…
Koşuyordum koşuyordum varabileceğim yer beli. Ama bir inanç kaplamıştı o camdan yüreğimi, bir mutluluk sahiplenmişti eriyen ve tükenen bitik bedenimi…
Sesler duyuyordu kulaklarım ürküyordum. Çığlıklar şiddetleniyor içimi ürpertip yok ediyordum. Her bir ani baykuş haykırışında tekrar korkuyla kaplanıyordu yüreğim kaçıyordum peşimi bırakmak istemedikçe kaçıyordum ama geliyordu yine sessizliğimin mahkumu gibi ecelim…
Bir an önce bu seslerin esiri olmaktan kurtulmak istiyordu ellerim ne yapacağım nerelere kaçacağım reddedilmiş ruhlar gibi hangi manastırlara sığınacağım söyle hangi lanetin peşinden ağlayarak koşacağım?...
Yoktu yine yanıtım sadece kurtulmak düşüncesi oturmuştu belleğime sadece ölüme sığınmak geçiyordu beynimin her bir köşesinde ama yapmayacaktım. Kendim gitmeyecektim ona zamanımı bekleyeceğim acıyla sarsılmak nefretle ölüp Azraille buluşmak bile olsa bekleyeceğim. Kendimi, yarınlarımı savuran o lanetli sabahlarda…
Ağlamaya başladım nedensizce susmak bilmedi sözlerim sustum aslında. Çığlıklara inat gecelerde söyledim ölüm şarkımı kendi isteğimle ama gelmedi işte. Gelmeyecekti beklide sadece denedi. Beni sormak istedi sözlerime gitmek bu kadar anlamlı mı bu lanetli gecede…
Bir ses geldi kulübeden bir çığlık irkildi gözlerim korkuyla sarsıldı o narin bedenim bakındım etrafa işitmeye çalıştım sesleri yine aynı sesler aynı haykırışlar hakimdi geceye akbaba, lanetli ve diğerleri işte...
Sustum acele içinde kulübeye varmak için koştum kan ter içinde o sesleri haykırmaları işiten kulaklarım duymaz olmuştu hiçbir şeyi hissetmez olmuştu azrailin ölürken reddettiği o masum melekleri.
Ulaşmıştım kulübeye. Var gücümle ittim tahta kapının küflü süngülerini ellerimle var gücümle açtım kapıyı ardına kadar bakmak istemedi gözlerim ilk baş, hissetmek istercesine bağırdım. Karşımda gördüğüm manzara acı vericiydi gözyaşları boşaldıkça yüreğimden damarlarımdan akan kanla birlikle çoğalırken nefretler.
“Niye yaptınız bu caniliği niye katlettiniz bu canımdan çok sevdiğim meleğimi niye söyleyin bana ne istediniz ondan ki bu kadar şiddetle hançerlediniz bana ait olan yüreğini!”
Haykırmalar boşuna ölmüştü ona ulaşmak için çektiğim tüm acılara rağmen göremedim sevincini beklide göremeyecektim üzerindeki laneti
Ağladım saatlerce cansız bedeninin üzerine kenetlendim kanatlarının üzerine akıtılan kanları temizledim ama gelmedi, geride gelmeyecekti.
Kalktım ayağa ellerim titriyor gözlerim ağlamaktan şişmiş bir durumda bahçeye ilerliyordum kapıyı açtım.
Nefretle bürünmüştü gözlerim öfkeme yenik düşecekti ama sustum hiçbir şey söylemeden kulübeye tekrar girdim. Ellimde değildi ne yapayım kalbime hissettiklerime söz geçiremiyordum.
Meleğimin yanına eğildim onun o hüzün dolu gözlerine bakarak “Evet” dedim. “Zamanım geldi.”
Kalbinin tam ortasına saplanmış olan hançeri bir hamleyle çıkarttım. Kanı kanıma değsin ruhu ruhuma geçsin aşkımız sonsuza dek sürsün işte ölümümüz bu hançerin lanetini yok etsin ki bir daha bir sevgi daha ölüme sürüklenmesin. Elveda…
***
Bir çığlık daha inletti etrafı. Bahçede hüznünü belli etmemeye çalışan ölüm bu çığlıkla irkilmişti. Hızla kulübeye girdi. Karşısına çıkan manzara bir aşkın tüm inancını ortaya koyan cinstendi. Yanlarına eğildi. Kalbinin tam ortasına kilitlenen hançer sessizliğini koruyor ama cansız tüm bedenlerin ruhu her şeyi anlatıyordu. Ölüm kızın kulağına eğildi ve
“Evet zamanın geldi.” diyerek fısıldadı. Gözyaşlarını silip yola koyuldu.siyah pelerini giyerek lanetli ormanda inleyen aşk çığlıkları içinde gözden kayboldu…