|
|
| p a r c e l l i t a * myroleplays. | |
| | Yazar | Mesaj |
---|
Parcellita Schkovich Muggle* Lütfen bir mesleğe ya da seçmen şapkaya başvuru yapın.
Mesaj Sayısı : 32 Tarafı : Karanlık. Kan Durumu : Safkan. Rp yaşı : 20. Evcil Hayvan : Alerjisi var. Kayıt tarihi : 19/08/09
| Konu: p a r c e l l i t a * myroleplays. Çarş. Ağus. 19, 2009 12:27 pm | |
| "Sana hesap vermek zorunda değilim! Oldu ve bitti, artık istemiyorum seni. Anlamamakta niye bu kadar ısrarcısın? Uzak dur benden, senin değilim artık."
Bir nefeste söylemişti bunları. Soluksuz kalmıştı ve aciz bedeni acı içinde kıvranıyordu. Elini kolunu çekiştiren adam yüzünden acı çekiyordu Letje. Aldatıldığını görmüştü. Üstelik bunu kabul ediyordu adam. Ne kadar da acı bir durumdu bu. Letje yüzüne bakmamaya çalışıyordu. O muhteşem yüz hatları ve yeşil gözlere aldanacağını biliyordu. Bedeni titrerken, Jason'un melodik sesini dinledi bir daha duymak istemeyen kulakları.
"Yeniden benim olacaksın bebeğim."
Çenesini sıkıca kavramış, buz gibi iki elden sıyrılmaya çalıştı önce. Yapamadı. Karşısında bir vampir vardı, ona karşı koymak ne mümkündü. Ona sırılsıklam aşık olduğunu biliyordu ama göz göre göre aldatılmıştı. Hem de en iyi arkadaşıyla aldatmıştı onu. Bu haksızlıktı! Düpedüz haksızlıktı. Bir anda hayatı mahvolmuştu, aşık olduğu adam gitmişti... Taptığı, her şeyden çok sevdiği. Sırlarını anlatacak bir Narcissa da yoktu artık. Onu özlemeyecek miydi? Özlese bile tekrar ona dönemezdi Letje. Bu kadar gurursuz değildi. Bir kenara atacak kadar değerliydi Jason'un gözünde. Derin bir iç çekti. Jason'un eksi derecelerdeki elleri, çenesinden boğazına kayarken gözlerini kapadı Letje. Yutkunamıyordu. Göz yaşları doldu gözlerinin ucuna. Akamazdı. Aciz değildi bu kadar, yediremiyordu kendine. Adamın elini sıkıca tutup, kendine çekti son defa. Doyasıya öpmek için yaklaştı soğuk bedenine. Ensesine doladı ellerini, uzunca öptü. Bu veda öpücüğüydü. Son öpücük. Jason'un yüzü gülmüştü. Her hâlde affedildiğini sanmıştı. Yanılıyordu. Jason konuşmak üzereyken, işaret parmağını o buz gibi dudaklara değdirdi Letje. Çantasını koluna taktı ve saçlarını düzeltti. Göz kalemi akmış olmalıydı ki göz yaşını silmeye çalışırken, eline siyah lekeler bulaşmıştı. Kapıya ilerlerken, arkasına dönmeye tenezzül bile etmedi. Fısıldarken, ağlamamak için zor duruyordu.
"Elveda Jason!"
Dükkânın tahta kapısını araladı ve yağmurun kendini sergilediği havaya bıraktı kendini. Doyasıya ıslanacaktı şimdi. Dağıtmalıydı bir şekilde. Üç Süpürge veya Domuz Kafası çok popüler mekânlardı. Kimsenin 'neden ağlıyorsun' sorusuna cevap verecek hâli yoktu. Önüne çıkanı öldürebilirdi. Ateşinin çıktığını farketti, ıslak elini alnına götürdüğünde. Eve gidemezdi, Morwen'la kavga etmişti zaten. Sevdiği ve sevildiğine inandığı bir adam yüzünden. 'Her şey yalanmış demek'. Çığlık attı. Tok ses boş sokakta yankılanırken, deli imajı verdiği apaçıktı. Kollarını iki yana açıp etrafında döndü. Saçları dağılmış, makyajı iyice akmıştı. Aklına gelen tek mekan Çatlak Kazan'dı. Perişan bir hâlde, oranın yolunu tuttu. Yanında yeteri kadar galleon vardı. Ablasına nasıl hesap vereceğini merak ediyordu. Düşünmenin vakti gelmişti, elbette Arsiãna malikânesine geri dönecekti. Morwen da demişti ona. 'Geri döneceksin ama döndüğünde eskisi gibi bir Morwen olmayacak Letje, bunu sen istedin.' Çatlak Kazan'a gelebildiğinde, düşünceleri biraz olsun uzaklaştırmayı denedi. Başarılı olamaması ayrı bir muammaydı da. Görevlinin yanına ilerledi ayakları. Adamın yüzüne bakmamaya özen göstererek fısıldadı.
"Bana bir oda ver."
Adamın, kendisine uzattığı paslanmış anahtarı aldı eline. Gıcırdayan merdivenlere yöneldi topuklu ayakkabılar. Ayakkabısının tok sesi ve gıcırtı muhteşem bir bütünlük oluşturmuştu. İlerlemeye devam ederken, bileğine kramp girdi ve duraksadı. Acı içinde kıvranmayacaktı. Şimdi burada Morwen olmalıydı... Ona sıkıca sarılıp, üstün iksir yeteneğiyle ayağını iyileştirmeliydi. Kapının tıkırtısını duydu ve kafasını çevirdi. Perişan hâldeki yüzü kapıdan giren kişiyi görünce ekşidi. Sanki Tanrı onun dualarını kabul etmişti. Bu Morwen'dı! Ablası, tek gerçek dostu olan ablası... Ne kadar geç anlasa da öyleydi. Ablasının yanında kötü gözükmekten nefret ederdi. Güzelliğini, küçüklüğünden beri kıskanırdı. Makyajı akmış ve saçları dağılmış bir hâlle onun güzelliği daha da çok belli olacaktı. 'Rezillik!' diye geçirdi içinden. Morwen'ı incelediğinde, iyice ekşidi yüzü. En güzel elbisesini giymişti. Hep kendisinin de öyle bir elbisesi olsun istemişti. Çoğu zaman izinsiz alıkoymuştu, bir daha da bir şey vermedi Morwen ona. Dolaplarına büyüyle açılmayacak kilitler koydu. Kendine gelmeye çalıştı. Bir yanı ablasını çağırmak istese de yapamadı bunu. Hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı, bunu kabullenerek gitmişti evden. Cezasını da en acı şekilde çekiyordu şimdi.
2 Gün Sonra *
Mavi gözler yavaş yavaş açıldı. Zarif esneme hareketleri ve boş yatakta gezinen narin elleri… Akşam uykusundan uyanmıştı Letje. Kızıl dağılmış saçlarıyla oynamaya başlarken, saate takıldı boş bakan gözleri. Bulanık görse de saatin yediye geldiğini kestirebiliyordu. Lanet olsun diye mırıldanırken, yataktan yavaşça kalktı. Kalkmaya çalıştı en azından. Bu da bir beceri değil miydi? Hayır, ama en azından denediği için kendini suçlu hissetmiyordu. Madison ona karşı hep anlayışlı olmuştu zaten, bu sefer de anlayışlı olacağından emindi. Belki de saçmalıyordu ve kendince bahane buluyordu. Bugün onun düğünü vardı, öyle değil mi? Beklemekten hoşlanmazdı Letje, şimdi çok önemli bir kişiyi bekletiyordu. Bu adil değildi. Güzel görünmek için çabalamak da adil değildi tabii. Makyajla haşır neşir olmaktan nefret ederdi, yine de arkadaşının düğününde güzel görünmeliydi. Çok makyaja gerek yoktu. Bu da bir nevi mutlu ediyordu onu. Evet, kendinin mutlu olmasından çok, Madison’un mutlu olması onu mutlu ediyordu. Vay be, ne dostluk! diye düşünürken, hafif bir gülümsemeyle karışık bir tebessüm kapladı yüzünü. Saçları bu sefer kızıl olmuştu. Arkadaşlarının dikkatli olduğunu biliyordu, peki saç rengini de farkedebilecekler miydi? Dolaptan güzel bir elbise seçti ve pijamasını yavaşça çıkardı. Elbiseyi biraz süzdü, ardından giydi. Aynanın karşısına geçtiğinde, tereddütsüz güzel göründüğünün farkındaydı. Ah, bu kadar kendini beğenmek zorunda mıydı? Makyaj namına biraz kalem çekti ve ruj sürdü. Daha fazlası beklenmemeliydi ondan, üşengeç Letje’nin bunu yapmak istemesi bile ayrı bir muammaydı. Yavaşça merdivenlerden aşağı indi ve kapıya yöneldi. Çok geçmeden, acı gerçekle karşılaştı; ev terlikleriyle dışarıdaydı! Hay ben senin… Cümlenin devamı gelmedi tabii, küfürü kendine yakıştıramıyordu. Kime masal anlatıyoruz, küfür etmeyi seviyordu. Onu rahatlattığı bariz bir gerçekti. Asasını kapıya doğrultup, kilidi açtı. Bugün üşengeçliği üzerinde değildi. Madison’a bağladı bunu. Mutluluk demek, arkadaşlık demekti. Oha Let, bu neydi böyle? Topuklu ayakkabıları vardı, ama onlarla yürüyemediği de bir gerçekti. Kadınsı olan hiçbir şeyi tam olarak becerememişti zaten. Ne diyorlardı böyle kızlara, erkek fatma mı? Yine her zamanki Converse* lerini ayağına geçirdi. Mor Converseler adeta parıldıyordu. Ayakkabılarının temizliğine önem verirdi, temizliğe önem verirdi. Dışarı çıkar çıkmaz, ikinci bir darbe… Yağmur! Bütün makyajı akmış ve saçları mahvolmuştu. Derince bir nefes aldı ve çılgınca bağırdı.
"Yağmurdan nefret ediyorum!"
Sokak boştu şansına, yine de sesinin yankılanmasını engellemedi bu. Kendi sesini duymayı pek sevmiyordu aslında. Aslında hiçbir şeyi sevmiyordu. Bir daha eve dönemezdi. Zaten yeterince zorlamıştı sınırlarını. Fransa’ya cisimlenirken, aklına takılması gereken ama daha önce hakkında düşünmeye tenezzül bile etmediği bir şey takıldı. Ne hediye alacaktı? Son dakikada mı gelirdi bu aklına! Kendine aldığı yeni ayakkabılar geldi aklına. Kızlar yeni ayakkabılara dayanamazdı. Ayakkabılar, asasını sallamasıyla yanında belirdi. Hızlıca Fransa'ya cisimlendi. Sekerek ilerleyen Letje, güzel manzaraya doyasıya baktı. Bu manzarayı her zaman göremezdi. Düğün alanını bulmak zor olmadı. Dağınık kafası, müziklerin geldiği yöne gidebilmeyi almıştı. Karşısında gördüğü bembeyaz gelinlik içindeki Madison... Müthiş gözüküyordu! Ondan etkileyici olmak mümkün değildi sanki. Madison'un yanına kendinden emin adımlarla ilerledi ve kocası olacak adamdan uzaklaştırdı. Aralarına girdi desek daha doğru olur aslında. Muzurca gülümsedi. Madison'a bir tur attırdı kendi etrafında. Saçını biraz karıştırıp, erkeksi bir tonla konuştu. Büyüyü seviyordu. "Boş musun fıstık?" Madison'un kahkahalarıyla aralarından çekildi ve damatla gelinin sırtlarına basarak, eski hâllerine döndürdü onları. Ayakkabıları unuttuğunu farketti ve Madison'un kucağına fırlattı. Sinsi ama tatlı bir bakış atarak, kalabalığa karıştı. Müzik baş ağrıtıcıydı, kafayı dağıtmak için barın yolunu tuttu.
Bu, en son yaptığım role play'lerimden. Bir alta koyacağım ilk rplerimden ve diğer ikisi de yeni sayılır. RPm neden böyle oldu, gerçekten anlamış değilim kopyala yapıştırdan dolayı olabilir belki. Dört rp koymamın sebebi, sadece geliştiğimi düşünüyorum ve okumanızı istedim. Okuyup okumamak size kalmış elbette. Letje ismi bana aittir, rplerim çalıntı değildir, saygılar. | |
| | | Parcellita Schkovich Muggle* Lütfen bir mesleğe ya da seçmen şapkaya başvuru yapın.
Mesaj Sayısı : 32 Tarafı : Karanlık. Kan Durumu : Safkan. Rp yaşı : 20. Evcil Hayvan : Alerjisi var. Kayıt tarihi : 19/08/09
| Konu: Geri: p a r c e l l i t a * myroleplays. Çarş. Ağus. 19, 2009 12:28 pm | |
| Ağaçlardan dökülen yapraklar, yerde bir bütün oluşturmuşlardı adeta. Sapsarı, altın gibi saçları beline kadar uzun kız ise boş boş turluyordu sokakları. Üzerinde yırtık yeni model bir jean ve sıradan bir t-shirt vardı. Güzel görünmeye eskisi kadar önem vermiyordu Penny. Onun için sıradan şeyler bile güzel gözükmeye yetiyordu. Ee, ne giysem yakışıyor. Bunu söylemeye ne kadar inanamasa da, Hogwarts'ı özlemeye başlıyordu. Sonuçta altı senenin hatrı vardı. Yedinci ve son senesini de mutlu bitirmek istiyordu. Kabullenemese de, en az kendi evi kadar çok seviyordu Hogwarts'ı. Tek şikâyeti; Gryffindor'lulardı. O da zaten tipik bir kavgaydı, Gryffindor'lular için de aynı nefretin geçerli olduğundan emindi. Sonbaharın ortasındaydı Londra. Evde oturmaktan sıkılmıştı galiba. Babasının ve annesinin şımartmaları, onu artık bayıyordu. Büyüdüğünü kanıtlamak istiyordu. Belki de ara sıra evden kaçışlarının temel sebebi de buydu. Artık özgür olduğunu kabullendirmek... Zaten on yedi yaşına gelmişti, Hogwarts'ın bitmesine ne kalmıştı ki? Ama lanet olsun ki, annesi ve babası bunu anlamamak için kendilerini zorluyorlardı sanki. Onun istediği özgürlüktü, başına kötü ne gelebilirdi ki? Artık güçlü bir cadıydı. İstediğine ulaşacaktı, bunu şartlamıştı kendine. Bu düşüncelerle aynı sokaktan iki kere geçtiğinin farkına varan Penny rotasını Üç Süpürge'ye çevirdi. Baştan beri gitmek istediği yer orasıydı. Buna rağmen düşünceleri onu çok meşgûl etmişti. Büyüdüğünü kanıtlayabileceği, önemli yer; Üç Süpürge. Gerçi annesiyle babası içtiğini görürse kesinlikle arkadaşlarıyla buluşmasına bile izin vermezdi. Bu yüzden gidip de; Anne, ben Üç Süpürge'de bira içip,geliyorum. demesi sadece büyük bir saçmalıktan ibaretti. Kapı bütün gıcırtısıyla açıldıktan sonra, yavaş adımlarla bar kısmına yöneldi Penny. Garsona kafasını hafifçe çevirdi, ardından kısık bir sesle konuşmaya başladı; "Uhm,şey. Bir ateş viskisi. Evet,evet ateş viskisi." Sesi o kadar kadifemsi çıkmıştı ki kendi bile şaşırmıştı. Adamın garip bakışlarına mâruz kaldıktan sonra kafasını indirdi. Ayakkabılarını inceliyordu. Ah, salak mısın Penny? Kendine gel. Kafasından garip garip cümleler kurarken, bir yandan da garsonun içkisini önüne koymasını bekliyordu masumca. Garson, bir süre sonra Penny'nin başında dikilmeye başladı. Üstelik istediği viskiyi bile getirememişti hâlâ. Penny de doğal olarak bundan rahatsız oldu ve rahatsız ses tonuyla konuşmaya başladı; "Ne? Ne bakıyorsun? Daha bir viski bile getiremedin ve tek işin bön bön bakmak. Sen nasıl bir barmensin? Gerzek!" Penny, küfür yağdırmaya devam ederken, adamın önüne iki tane viski getirmesiyle sustu. Birinci viski, istediği viskiydi. Peki, ikincisi? Geç kaldığı için bir özür tarzı bir şey miydi bu? Öyle olduğunu hiç sanmıyordu ama yine de kafasını nazikçe, aşağı yukarı salladı. Bakışları, biraz öncesine nazaran daha masumdu ve yüzündeki gülümseme daha belirgindi. Adamın tekrar konuşmasıyla, hafifçe kafasını kaldırdı. "Mm,şey. Yine azarlamayacaksanız,bir şey diyeceğim." Penny ,bu sözlerin üzerine kahkahayı bastı. Kendini büyük sanan biri daha... Bu duyguyu hissetmek çok güzeldi. Biraz daha dalga geçmek, pek fena bir fikir gibi değildi. "Çabuk söylemezsen, azar nedir asıl şimdi göreceksin." Adamın yüz ifadesi, ortama iyice komiklik katıyordu. Korkmaktan çok nefret vardı yüzünde. Penny ise gülmekle yetindi. Adam kısık bir sesle konuşmaya başladı. "İkinci viskiyi, şu arkadaki masada oturan adam yolladı."
Sarı saçlı kız, kafasını arkaya çevirdi ve arka masadaki adama -çocuk desek daha iyi olurdu- baktı. Yüzünü saçma bir ifade esir aldı. Viski yollamasındaki amaç neydi? Gözü bir yerden ısırıyordu ama Hogwarts'tan mı emin olamadı. Düşündü, düşündü... Yine de gereksiz düşünüyordu, Hogwarts'ta onu sadece Slytherin ilgilendiriyordu -istisnalar dışında-. Bu çocuk, kendine istemeden Penny'e yolladıysa bir Slytherin olamazdı. Çünkü; Slytherin'de 'centilmen' veya 'hanımefendi' diye nâzik kavramlar yoktu. Onlar, ukâla ve bencildiler. Sanki dünya etraflarında dönüyormuş gibi... Çok düşündüğünü farketti, ki bu biraz zaman almıştı. Şu an viskisini bitirmek istiyordu. Viskisini bitirdikten sonra, bu işin icâbına bakabilirdi. Dikti kafasına viskiyi hızlıca. Boğazından geçerken verdiği yanma hissi çok hoştu, bu acı bile ona süper geliyordu. Mazoşist mi oluyorum ne? Bardağın bittiğini farkedince, en başta yüzü ekşidi. Ardından bar taburesinden indi ve elindeki diğer viski bardağıyla çocuğun yanına ilerledi. Amacı, tabiki de viski için teşekkür etmek veya eşlik etmek değildi. Ne yapacağını, o da bilmiyordu. Sadece zamana bırakmıştı. Hogwarts'ta değildi. Yapacağı şey için, yargılanmayacaktı o yüzden. Çok geçmeden çocuğun yanına ulaştı. Yaptığı ilk iş, dudaklarını ısırmak oldu. Gerçi çocuğu tam süzmeye zaman kalmadan, elindeki bardağı çocuğun kafasına boşaltmıştı bile. Gıcıklık doğasında vardı. Ciddi bir ses tonuyla -zor da olsa- konuşmaya başladı. "Sadece bilin diye söylüyorum. Kendi viskimi kendim alacak kadar param var. Bundan hiç şüpheniz olmasın."
Çocuğun aldığı tavır, Penny'i kahkahalara boğuyordu adeta. Çocuğa küçümseyen bakışlar atıp, gülmeyi aynı anda yapıyordu. Çocuğun yüzündeki sinirli ifade git gide agresifleşiyordu. Penny'nin gülüşü ise daha da şiddetleniyordu. Kurtla kuzu gibiydiler, ama bu sefer farklıydı. Kurt Penny'di. Çocuk sinirle, ellerini ittirdi. Ardından şapkasını kafasına yerleştirdi. Penny'e kötü bir şekilde baktıktan sonra, yanına yaklaşıp kulağına birşeyler fısıldadı. "Okulda görüşürüz." Penny, gülme krizine girmemek için kendini zor tutuyordu, hatta girmişti. Gülümsemesini engellemeye çalışarak, kısık bir sesle konuştu. "Hıhı, evet canım bekliyorum." Ardından tekrar kahkahalara boğuldu, çok sinir bozucu olduğunu biliyordu. Kendini birşey sananlara karşı ekstra gıcıklık çok iyi gidiyordu. Penny bunları dedikten sonra, çocuk iyice bozulmuş olmalıydı ki bir omuz atarak yanından uzaklaştı. Uzaklaşmak sadece korkakların işiydi, ancak kaçmayı becerebilirdi Penny'e göre. Çocuğun kapıya doğru ilerlediğini farketti Penny. Sadece gülümsedi. Çıkarken söylediği şeylere kulak vermeden, bara tekrar döndü. Garsonun bön bön bakışlarına kabaca cevap verecekti. "Hadi gerizekâlı, zevkini beklemiyorum." Adam, hiç kimseye beslemediği nefreti Penny'e beslemişti. Penny ise buna üzülmek ne kelime, haz alıyordu adeta. Gülümsedi tekrar, bu gülümseme az öncekine nazaran daha psikopatçaydı. Adamın viskisini doldurmasını dikkatle izledi. Hiç suçluluk duymuyordu, aksine gayet mutluydu. | |
| | | Parcellita Schkovich Muggle* Lütfen bir mesleğe ya da seçmen şapkaya başvuru yapın.
Mesaj Sayısı : 32 Tarafı : Karanlık. Kan Durumu : Safkan. Rp yaşı : 20. Evcil Hayvan : Alerjisi var. Kayıt tarihi : 19/08/09
| Konu: Geri: p a r c e l l i t a * myroleplays. Çarş. Ağus. 19, 2009 12:28 pm | |
| Letje'nin içindeki buruk sevinç ve Hogwarts heyecanı ağır basmaya başlamıştı. Tek yuvasının Hogwarts olduğu bir gerçekti. Ama, Hogwarts'ta pek cazip gelmiyordu ona artık. Her şeyden sıkılmaya başlamıştı. Kendini öldürmek istedi, evet. Ama yapamadı, bir şekilde durdurdu kendini. Vücudunu bile kontrol edemezken, yaptı bunu. Göz bebekleri küçülmüş, bir ışık git gide büyüyordu yüzünde. Bu ışıklar, güneş ışıklarıydı. Yine oluyordu, Letje parlamaya başladı. Bir elmastan farksızdı. Bembeyaz teni üzerindeki parıltılar, fazla göze çarpıcıydı. Perdeyi haşimle sola çekti. Evet, yaklaşmıştı. İki saate kadar, Hogwarts'a uzun bir yolculuk başlıyordu. Bavulu, o lanet evden kurtulmak için çoktan hazırdı. Beşinci senesiydi bu, artık Hogwarts'ı adı gibi biliyordu. Düşündüğünde arkadaşsızlığın da bir şey değiştirmeyeceğini anladı. Şu ana kadar nasıl bir Letje ise, öyle kalmaya devam edecekti. İleride mezun olunca, bir kariyer yapacaktı. Ve, elbet ölüm kapısını çalacaktı. Derslerine girmek, ödevlerini yapmak, kitap okumak... Hogwarts'ta zamanı hiç boş geçmiyordu aslında. Mutluydu, en azından öyle düşünüyordu. Düşüncelerini bir kenara atıp, yatağını sol eliyle havaya kaldırdı. Bir kuş kadar hafifti, onun için. Bavulunu çıkardı. Küf kokulu odayı son bir kez daha kokladı, duyduğu kokudan iğrendi ve dedesine bir güle güle bile demeden evden çıktı. Curcuna ve olay çıkaracağını biliyordu, hiç bulaşmamak en iyisiydi. Bir not bile bırakmaya tenezzül etmemişti. Hiçbir zaman saygısız biri olmamıştı. Dedesinin ona yaptıkları saygısızlıktı asıl. Evden çıktığında, son bir kez küçük ve eski malikaneye baktı. Burayı, buradaki hiçbir şeyi özlemeyecekti. Nefret dolu bakışları, kafasının eşliğinde öne çevrildi. Yürümeye başladı.
Şuursuz adımlarla ilerleyen ayaklar ve bilinçsiz hareketler... Yolda birkaç kişiye bavulunu çarptırmıştı. Çok sakar ve dengesiz olduğu büsbütün ortadaydı. Yine de özürleri affedilecek gibi değildi. Bildiğin geçirmişti bavulunu. Yüzündeki masum tebessüm ve kıpkırmızı yanaklar affedilmek için geçerli bir neden gibi görülse de; kendisi asla böyle bir şeyi karşılıksız bırakmazdı. Bu konularda mantıklı düşünemiyordu, her şeyde mantık arayan kız. Kendine, kendinden başka kimse zarar veremezdi ona göre. Yolculuğunu yürüyerek yaptığı için, Hogwarts'a kadar koşmuş gibi hissetti kendini. O kadar hızla bile, ancak bir saatte varılabiliyordu Hogwarts'a. Çok şanslıydı bugün. Güneş, varlığından eser göstermiyordu. Dolayısıyla pırıl pırıl parıldayan bir ten de yoktu. Hafif bir poyraz, kestane rengi uzun saçları bir o yana bir bu yana savururken, genç kız saçlarının aksine dimdik yürüyordu. Yeşil gözleri kısılmış, rüzgâra rağmen net görmeye çabalıyordu. Havada oluşan güzel kokuya kaptırdı kendini. Havayı ciğerlerine doldururken, gözleri kapanmıştı, kafası ise yukarıya kalkmıştı. Kendini kontrol etmeliydi. Hızlı adımlarla uzaklaştı. Burnunu tıkayıp, nefes almamak daha iyiydi. Adımları hızlanırken, bir adamın dizlerinin tam ortasına çarpmıştı bavulu. Adam, Fransızca küfürler sayınca, kendi gibi bir Fransız olduğunu anlayarak masum ve mahçup bir ses tonuyla konuşmaya başladı.
“Désolé, c'était vraiment accidentel.”
Adam, anlayışsa sövmeye devam etti. Letje'nin daha fazla yapabileceği bir şey yoktu. Özürünü dilemişti. Şu an bile buralara katlanamazken, bir sene daha bekleyemezdi. Hogwarts trenini kaçırmak, en son isteyeceği şeydi şu an için. Bir rüzgâr gibi geçti yanından, gölgesi bile gözükmeden. Adam şoka uğrarken, ağzı sonuna kadar açılmıştı. Hoş, kimse yanından bu hızda birinin geçmesini olacağan karşılamazdı. Ayağındaki spor ayakkabıların bağcıklarının çözülmüş olduğunu farketmemişti. Yuvarlanmıştı işte. Kafasını bir mermer heykelin köşesine çarpmıştı. Şiştiğini hissedebiliyordu, ama acı yoktu. Olsa bile yoktu, bu sadece güçsüzlüğün ve acizliğin belirtisi olabilirdi. Ağlayan bir vampir, daha önce çok ağlasa da kendine yediremiyordu işte. Saatine baktı, yarım saatten az zamanı kalmıştı. Artık, işin oyun olmadığını anlamıştı. Yavaşça, kafasını ovuşturarak yerden kalktı ardından ayakkabısını bağlarken homurdandı. Sıkı bağlamıştı, çözülmesi içten bile değildi. Adımları hızlanmamıştı, uçuyordu adeta. Sadece hızlı esen bir poyraz gibiydi, kimse farkedemiyordu onu. İstasyona gelebildiğinde, bütün kıkırdaşmaları çok net duydu. Kulak kesilmişti, istemese de duyuyordu zaten. Üzerini silkeleyerek, derin bir nefes aldı. Ardından kendini yoğun kalabalığa bıraktı. Herkesin anne babasına sarıldığını gördü. Derinden bir darbeydi bu. Ama her sene görüyordu, artık alışmaya çalışıyordu. Aklından, Hogwarts çağına gelenler, niye hâlâ ailelerine düşkün oluyor, düşüncesi sürekli geçiyordu. Yine de sessiz kalmayı öğrenmişti artık. Boyu biraz uzundu yaşıtlarından. Onun dışında pek göze çarpmıyordu, en azından göze çarpmamaya çalışıyordu. İnsanlara değmemeye dikkat ederek, hızlı adımlarla trene doğru ilerledi. Trenden çıkan 'çuf çuf' sesleri, ilk geldiği kadar dikkâtini çekmese de, yüzünde silik bir gülümseme bırakıyordu. *Pardon, gerçekten kazayla oldu. | |
| | | Parcellita Schkovich Muggle* Lütfen bir mesleğe ya da seçmen şapkaya başvuru yapın.
Mesaj Sayısı : 32 Tarafı : Karanlık. Kan Durumu : Safkan. Rp yaşı : 20. Evcil Hayvan : Alerjisi var. Kayıt tarihi : 19/08/09
| Konu: Geri: p a r c e l l i t a * myroleplays. Çarş. Ağus. 19, 2009 12:29 pm | |
| İnsanlara çarpmama ve onları daha fazla rahatsız etmeme umudu içine kapılmıştı. Şu an her şeyden çok bunu istiyordu. Küfür yemeyi yeğelerdi, başkaları tarafından farkedilmeyi sevmiyordu. Neden böyle olmuştu bilmiyordu, anne babası olmayan ama yaşamaya sevinçle bağlı çok kişi vardı. O ise Gri Leydi ile konuşmayı her şeyden çok seviyordu. Sanki öz ablasıymış gibi... İnsanlarla konuşmuş sayılmazdı, o bir hayaletti. Diğer Slytherinliler gibi bunu yüzünü vurmak büyük bir saygısızlıktı ve onlar gibi aciz olurdu bunu söylerse. Düşüncelerine dalmışken yine bir şeye çarptığını farketti. Gözünü açabildiğinde, derin bir nefes aldı. Trene çarpmıştı. Çok şanslıydı bugün, hem kimse onu görmemişti, hem de karanlıktı hava. Arkasını kolaçan ediyordu, onu gören var mı diye. Tırnaklarını hızla trene geçirmişti çünkü. İz de çıkmıştı. O kadar unutkan olmuştu ki, önüne bakmamıştı. Önünde, Hogwarts'ta kendinden uzun olan tek çocuk duruyordu. Adını derslerde duymuştu. Aklından çıkaramadığı da bir gerçekti, sanki farklıymış gibi. Erkeklere nefretle baksa bile... Beşinci sınıf bir Gryffindor. Armand Colean. Kes bunu Letje. Kendine zorla hakim olurken, gözlerini kırpıştırmak zorunda kaldı. Masum bakışlı yüzünü, kıpkırmızı ve birbirine bastırılmış dudaklar kaplıyordu. Kısık sesle fısıldadı. Yüksek sesle konuşursa, ilgi çekme ihtimâli çok daha yüksekti.
“Ah, ben... Ben, çok özür dilerim. Pardon, kazayla oldu. Bir daha beni görmezsiniz bile.”
Elini hafifçe kafasına vurdu. Sanki parmak ucuyla dokunmuş gibi hissetti. Biraz daha dikkâtlı olmalıydı. Hep bu kadar sakar olursa, bir sırrı saklayamazdı. Vampirliği geçmişti, yetim olduğu... Slytherinlerin ağzında alay konusu olarak çalkalanmak yerine, ölmeyi yeğelerdi. Hatta şu ihtiyar bunağın -dedesi- yanındayken bile daha mutlu olurdu. Mutlu demeyelim de sakin diyelim. Çocuk, kızın masum yüzünü incelerken tökezlemiş gibiydi. Kekelermiş gibi duyuldu sesi. Onun yerinde kim olsa aynı tepkiyi verirdi zaten. Kekeleyerek konuşmak, ve korkmak...
“Sa-saçmalama. Bunu nasıl yaptın? Yoksa... ”
Bu kısa cevap ve daha doğrusu soru, Letje'yi kesinlikle tatmin etmemişti. Şimdi ona zarar veremezdi. Herkesin önünde olmayı bırakmıştı. Bir güç, onu geride tutuyordu. Çocuğun sesi ona göre daha yüksekti. Onun sesi fazla cılızdı bundan olabilirdi belki, yine de çocuğa Şşt! dedikten sonra, susturdu. Konuşmaya başlarken, bakışlarını çocuktan çevirmişti. Yanakları yine kızarmıştı. Keskin köpek dişlerini, dudağına batırıyordu.
“Kimseye söylemeyin, lütfen.”
Uzaklaşmaya çalışmıştı. Çocuğun kendisini tutmasıyla, hareket edemedi. Bu denli güçsüz -Letje'ye göre- bir çocuğun, onu durdurabilmesi... Aklı karışmıştı. Yine bir gariplik daha. Çocuğun, az önceki sesine nazaran melodik sesi ağzını terk ederken, yere uğuyla yapıştırılmış gibiydi Letje.
“Zaten söylemeyecektim, ama bir açıklama bekliyorum.”
Lanet olsun! diye mırıldanarak hızlıca kayboldu. Trenin kapısına hızlıca vuruyordu, açılması için. Çocuğu arkasında bırakarak, hızlıca bir kompartımana daldı. Sırtını hızlıca yasladı kapıya. Derin derin nefes aldı. Herkesin manyak mı bu gibi bakışlarına maruz kalsa da umursamamıştı. Yine de kaçmıştı, hiçbir şeyi umursamıyordu şimdi. Aslında çok büyük salaklık etmişti ama farkında değildi. Tam iknâ edememişti onu, Hogwarts'a yayabilme ihtimâli vardı. Bundan korkmaya başlamıştı. Zaten söylemeyecektim lafına inanmaya çalıştı. Ama yine de kimseye kolay güvenemiyordu. Belki onun beceriksizliğindendi, belki de dedesinin yüzünden. Bir kişi yüzünden herkesi aynı şekilde yargılamak, mantığına göre tamamen yanlıştı. Tamamen mantığına göre hareket eden kızın, istisnasıydı bu. Ama istisnalar kaideyi bozmazdı. Bu da bir mantık mıydı? Aslına bakılırsa, bilmiyordu.
Okulda onu bulup konuşması lâzımdı mutlaka. Bir bela daha, bütün her şeyi üstüne mi çekmeliydi Letje? Sakardı, dengesizdi ama sessizdi. Haksızlıktı bu! Kötü bir şey de yapmamıştı. Benden ne istiyorsun Tanrım! Kendinin, hâlâ sırtını kompartıman rastlamış şekilde olduğunu unutmuştu. Aklından uçup gitmişti işte. Şimdi kolaysa, gel de bön bön bakışlara cevap ver. Bu düşüncesini haksız çıkaran bir sessizlik hüküm sürüyordu kompartımanda. Mutlu oldu birden. Yüzüne belli belirsiz ve gereğin fazla silik tek gülümsemesi yayılırken, bavulunu üst tarafa koydu ve cam kenarına oturdu. Konuşma gereği duymadı, hoş kimse ona bir şey sormamıştı da. Ne kadar da güzel gelmişti bu ona. Gözünü kapadı, uyumuyordu tabii ki. Belki uyuyor gibi görünmek istiyordu bir şüphe bırakmamak için. Belki de sadece gözlerini kapamak, biraz daha huzur istiyordu. Belki de Armand'ı bir daha görebilirdi. Lanet olsun! Ne oluyor sana Letje?
Ah, renkler de bozulmuş. Umarım bunun yüzünden puanım kırılmaz, düzeltmek için uğraştım, gerçekten. | |
| | | Loranne Elizabeth Widmore Muggle* Lütfen bir mesleğe ya da seçmen şapkaya başvuru yapın.
Mesaj Sayısı : 1028 Nerden : Mersin - G.Antep ;) Meslek : Öğrenci -_- Gerçek İsim : Seda. Tarafı : Karanlık Kan Durumu : Saf - Kan Rp yaşı : 25 Evcil Hayvan : Kayıt tarihi : 03/07/09
| Konu: Geri: p a r c e l l i t a * myroleplays. Çarş. Ağus. 19, 2009 1:34 pm | |
| Güzel tasvir cümleleri vardı. tasvirden çok karakter tahlili de diyebiliriz belki. 3. tekilden olmasına rağmen gerçekçi olan ender Rp'lerdendi. Kısacası, fazla söyleyecek birşey yok. Hoştu.
Betimleme: 30 Aslında ardı ardına eklediğin her Rp'nin de kendine ait uzunluğu yeerliydi ama ortalama konusunda bir sıkıntı çekmişsin sanırım. Bunu isteyerek yapmadığına eminim o yüzden görmezden geliyorum. Uzunluk: 15 İlk iki Rp ve sonuncu Rp'deki renk düzenleri çok güzel ve uyumluydu ama 3. Rp'de biraz boğucu olmuş sanki. Renk Düzeni: 13 İmlâ ya da yazım hatası yoktu. Ayrıca düşünce cümlelerini renk yerini eğik yaparak vutgulaman çok hoş olmuş. İmlâDüzeni: 20 Cümleler akıcıydı. İlk Rp'de başlarda konuyu tam kavrayamasam da ilerledikçe daha açık hale geldi. Betimlemeler fazlaydı ama cümlelere dağıttığın için fazla göze batmıyordu. Beğendim. Yazım:20 Rp Puanın: 98+2=100 | |
| | | | p a r c e l l i t a * myroleplays. | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |
|