Başı ağrımaya başladığı için kitaptan başını kaldırdı ve derin bir nefes aldı. Kitap okumayı her şeyden çok severdi, evet, ama şuan kendisini çok kötü hissediyordu. Yağmur ormanları kimin umurundaydı, bunu bilse ne işe yarayacaktı ki? Yağmur, su, çimenleri ıslatan, buna bağlı olarak üstünü ıslatan yine su değil miydi? Tekrardan derin bir nefes aldı, kitabı okumaya geri dönmeyi düşünmeye başlamıştı. Sıkılıyordu fakat sıkıntısını kim anlayacaktı- ya da sıkıntısını kim geçirecekti? Arkadaşı yoktu ve olmayacaktı, bunu kabul etmeliydi. Sıkıcı ve sivri dilliydi. Kafasını tekrar kitaba döndürdü.
'atmosferdeki karbondioksit dengesini koruduğu için...'
Birinin onun dengesini bulmasına yardımcı olması lâzımdı, yoksa Caleigh böyle devam edemeyecekti...
'çok önemli bir yere sahiptirler.'
Çok önemli bir yere sahip olmak? Caleigh herhangi birinin gözünde çok önemli bir yere sahip miydi? Ailesi? Hayır, ailesi kendisini evlatlık vermeyi bile düşünmüştü... Hem, kimin tarafından saygı görmüştü ailesinde? Arkadaşları? Sahi, onun arkadaşları var mıydı? Şimdiye kadar hiç kitaplarından kafasını kaldırıp da arkadaş edinmeye bakmış mıydı?
*Ah, ama... Beni onlar dışlamıştı, karakterime uymuyorlardı!*
Kendini avutmaya çalışıyordu. Daha doğrusu, kendine gerçekleri fısıldıyordu ancak içindeki sıkıntı olmayan şeyleri gözüne gerçek gösteriyordu. Sıkıntısı onu suçlu gösteriyordu, düşüncelerini kendini 'avutmak' adına sarf ettiğini söylüyordu. Güçlü bir karakter değildi, sıkıntının laflarını kabullendi. Birden her şey gözüne çirkin gözükmeye başlamıştı, kendini ne zannetmişti bugüne kadar? Neden hep kendini başkalarından ayırmış, soyutlamıştı? Lanet olasıca 'sıkıntı', ona bunun kendi aptallığı olduğunu fısıldıyordu. Kafasını hafifçe salladı ve başını tekrar kitabına çevirdi. Düşüncelerinden ve sıkıntıdan bir süreliğine uzaklaşabilmişti. Fakat sıkıntının az sonra tüm ihtişamıyla ona geri döneceğini bilseydi... En azından kitabı okuyormuş gibi yapmak için uğraşmazdı, on beş sayfayı tekrar okuması gerekecekti.
Düşüncelerini arka plana attığını zannederken sıkıntının sesi beyninde tekrar duyuldu.
*Kitabı boşuna okuyorsun canım, çünkü beni dinlememeye çalıştığını biliyorum... Fakat ben senim, bunu kabul etmelisin. Kendini dinlemezsen nasıl sorunlarını çözeceksin? Seni sana bir başkasının anlatmasını mı bekliyorsun? Ah, kusura bakma, seni sana anlatacak bir tek arkadaşın bile olmadığını unutmuşum.. Aptal psikoloji kitapları okumayı mı düşünüyorsun yoksa?*
Kitabı kucağına bırakmıştı ve dişlerini sıkmaya başlamıştı. Kafasını ağacın gövdesine yasladı ve şakaklarını ovmaya başladı, sıkıntının oradan dışarı çıkmasını bekler gibiydi. Bir süre sonra -sıkıntıdan beynini geri alabildiği süreç içerisinde- bunun tamamen uydurma olduğunu fark etti. Beyninin içindeki ses ona ait değildi. Sadece basit bir kandırmacaydı, o kadar. Şakaklarını ovmayı kesti. Kendi içinde bir savaş veriyordu âdeta, peki ne içindi? Arkadaşı olmadığı için mi? Beynini sıkıntıdan kurtarabilmişti. Buna gerek olmadığını düşündü, kitabıyla gayet güzel anlaşabiliyorlardı. Kitap, hiçbir zaman anlamsız triplere girmezdi. Kitap, seni her zaman beklerdi. Kitap, seni satmazdı. Kitap, istediğin her an yanında olabilirdi. Kitabın güzelliklerini daha fazla abartmak istemiyordu, ne de olsa kendisini ikna etmişti. Kitabını kucağından aldı ve bu sefer gerçekten okumak için on beş sayfa geriyi açıp okumaya başladı. Bir süre sonra tekrar bir rahatsızlık duymaya başladı. Sıkıntıyla bir of çekti.
"Yine mi?"
diye mırıldandı kendi kendine. Kitabını yanına koymak için kafasını çevirdiğinde, yanında bir başka kızın oturduğunu fark etti. Oldukça şaşırmıştı, yanına kim, ne için otururdu ki? Kitabı yavaşça bıraktı ve normal davranmaya çalıştı. Bu kadar da asosyal değildi, mahallesinden tanıdığı üç-beş kızla tanışıklığı vardı. Kafasını tekrar önüne çevirdi ve dümdüz önüne baktı. Rahatsızlığının nedeni birinin kendini izlediği düşüncesiydi. Kızın ne kadar süredir yanında oturduğunu düşününce dudağını ısırdı, çok komik gözükmüş olduğuna emindi. Sonra kendine şu an da fazlaca komik gözüktüğünü hatırlattı. Bir umut az önce de kızın -şu an yaptığı gibi- tırnaklarıyla oynadığını ve kendisinin anlamsız hareketlerini görmediğini düşündü. Bu düşünce onu rahatlatmıştı. Belki de kıza selam vermeliydi. Deminden beri boğuştuğu sıkıntı belki de bir daha onu pençelerine kıstırmayı başaramazdı... Belki de iyi arkadaş olabilirlerdi.
*Fazla iyimsersin.*
Başını iki yana salladı. Bu sefer beynindeki herhangi bir sesin onu ele geçirmesine izin vermeyecekti. Rezil olduğunu takmayan havalara girip, suratına bir gülümseme yapıştırdı. Fazla sırıtıyor gözükmek istemiyordu ve bu onun suratında 'anormal' duruyor olmalıydı. Tüm bu merasimlerin onu sıktığını fark etti. Kaşlarını düzeltti(bu onda tik gibi bir şeydi) ve normal bir havaya girdi.
"Selam-ben Caleigh, Caleigh Eunice Gainnes. Ya sen?"
Bunları söylerken suratının kızarmaya başladığını fark etti, kendini aptal gibi hissediyordu. Herhalde daha önce fazla bir 'tanışma merasimi' geçirmediği içindi.
*Fazla kitap okumak bazen yarardan farklı şeyler getirebiliyor...*
Bu düşünce onun gülümsemesine neden oldu, tekrar kıza dönüp gözlerinin içine bakabilme cesaretini -şimdilik- gösterebilmişti. Kızın tırnaklarından başını kaldırıp gülümsemesini istiyordu-aslında istiyor muydu tam olarak bilmiyordu, çünkü derin bir nefes koy verebilirdi ve bu onu daha da rezil ederdi. Düşünceleri başından savmak için gözlerini kırpıştırdı ve gülümsemesini bozmadan kızın gözlerinin içine bakmaya -ilgiyle bakmaya- devam etti. İyi bir şeyler olacaktı. Evet, olacaktı. Hissedebiliyordu.
Ro dışı: Bu başka bir sitede yaptığım rpdir^^</FONT>