Donna'Maria Clarieé Pia Muggle* Lütfen bir mesleğe ya da seçmen şapkaya başvuru yapın.
Mesaj Sayısı : 9 Nerden : Kalplerin en soğuk köşesindeki sandalyemden... Gerçek İsim : Öykü Tarafı : Aydınlık Kan Durumu : Safkan Rp yaşı : 13 Evcil Hayvan : - Kayıt tarihi : 09/09/09
| Konu: Donna'Maria Perş. Eyl. 10, 2009 2:29 pm | |
| Yağmur tanelerini pencereye vurmasının ardından gözlerini açtı. Yeni uyanmış gibi bir hali yoktu. Gerçi her zaman uyuduğu da söylenmezdi. Kendisini pek sevmezdi. Bunun sebebini bilmiyordu. Gözlerini tavana dikmiş öylece yatağına serilmiş bekliyordu. Ne yapmalıydı? Kalkmalı mıydı? Yoksa olduğu yerde durmalı mıydı? Gece karanlık ve soğuk, gece sessiz ve acı vericiydi. Sokaktan gelen birkaç ışık huzmesi odayı aydınlatıp geçmişti. Oda eski karanlığına boğulmuştu. Kendini boşluktaymış gibi hissediyordu. Tabii ki boşluktaydı! Başka yapacağı bir şey olmayan ufak ve masum bir kızdı oysa. Gözlerini çalar saatin olduğu masaya çevirdi. Saat 03: 27’yi gösteriyordu. Bu saatte uyanık olmasını garip karşılıyordu. Zaten bu saatte her zaman uyanık olmazdı. Bu ilkti onun için. Yatağından doğruldu. Pencereye doğru baktı. Yağmur yağıyordu. Şuan dışarı çıksa onun evde olmadığını fark eden biri olur muydu? Belki de olmazdı. Ayağa kalktı. Yüzünü ovuşturuyordu. Üzerindeki ipek geceliği onun üşümesine sebep oluyordu. Arada sırada titriyordu fakat durumundan şikâyetçi değildi. Zaten bu durumdan kim şikâyetçi olabilirdi ki? Esneye esneye piyanosunun başına gitti. Piyanonun başına geçti. Kim bilir ne zamandır çalmıyordu… Bir seneden fazla olmuştu. Fakat unuttuğu söylenemezdi. Bir sene öncesine dek her şey başlı başına farklıydı. Şimdi her şey daha da farklıydı onun için. Derin bir nefes aldı. Hatırladı tek bir müzik vardı. Küçükken annesinin ona çaldığı besteyi hatırlıyordu. Ama yarıda kesiliyordu eski anıları gibi. Güzel anıları sanki silinmişti. Artık geriye pek bir şey yoktu. Silinen taraflar tamamen karanlıkla dolmuştu. Piyanonun tahtasını yavaşça kaldırdı. Kendini biraz kötü hissediyordu. Sanki bunların hepsini kendisi yapmış gibiydi. Bu olan tüm olaylar onun hayatının son anı gibiydi. Gözlerini kapattı. Ellerini açtı. Şimdi başlayabilirdi. Tek bir tuşa bastı. Anılar adeta aklına geri gelmiş gibiydi. Gözleri koskocaman açıldı. Kalbinde bir acı hissediyordu. Bunun sebebi neydi? Kafasını piyano tuşlarına doğru eğdi. Kendisine acı veren bir şeyler vardı. Elleriyle göğsünü tuttu. Gözlerinden akan yaşlara mani olamıyordu. Yağmur daha da hızlanmıştı. Yağmurun damlalarının yere düşme sesini duyabiliyordu. Gözlerini bir an kapattı. Ellerini piyanonun tuşları üzerinde hafifçe ileri geri yönlendirmeye başladı. Çalabilirdi. Bunu yapabilirdi. Piyanonun tuşlarına basmaya başladı. Piyanonun tuşlarına basarken adeta elleriyle suya dokunma hissi alıyordu. Yavaşça kilitli olan ağzını açtı. *So that your tears wouldn't be like this rain* Bu sözleri mırıldanıyordu. Kapının aralanma sesini duymuştu. Kimin girdiği umurunda değildi. Sadece piyanoyu çalmak istiyordu. Saat gecenin körü de olsa umursamıyordu.
Gözlerini hafifçe açtı. Göz ucuyla kapıya doğru baktı. Adeta şaşkına dönmüştü. Hareketsiz bir şekilde öylece kalıvermişti. Piyanonun sesi susmuş oda da ki guguklu saatin sesi yükseliyordu. Ellerini hızla çekti piyanodan. Evdeki düzen zaten bozulmuştu. Ama onu… Onu görmek farklıydı. Aylar sonra görmek… Kalbi hızla çarpıyordu. Ne yapmalıydı? Koşarak boynuna mı sarılmalıydı? Yoksa… Sadece hiçbir tepki vermeden onun konuşmaya başlamasını beklemeliydi. Sadece gözleri onu arıyordu aylarca. Habersizce gitmişti. Bir haber bile verse onu razıydı. Fakat bir haberi bile çok görmüştü ona. Ona bir şey olacak diye aylarca bekleyip durdu. Şimdi ise karşısında ve bitkin… Çok yorgun ve kirli gözüküyordu. İster istemez imrenircesine baktı ona. Kalktı yerinden. Sadece onun karşısında dikilip durdu. Ağzından çıkacak herhangi bir kelime bekliyordu. Ama tek bir kelime bile çıkmamıştı. Niye konuşmuyordu? “Üzgünüm Maria” Sadece bunu diyebilmişti. Durduk yere bu lafta nereden çıkmıştı? Sessizce çekip gidiyor muydu hayatından? Sessiz ve sakin limandan gelen gemi aynı sessizliğiyle sadece kırık bir kalp bırakıyordu geride. Eşyalarla dolu bavulu alıp yavaşça çıktı kapıdan. Kapı ardına kadar açıktı. Yavaşça o da çıktı kapıdan. Tahtadan büyük merdivenlerden iniyordu yavaş yavaş. Bavulun tekerleklerinin çıkardığı sesler yankılanıyordu evin her yerinde. Dur diyemezdi ona. Hakkı yoktu. Bunu yapmazdı. Gözlerini kapattı. Kapının kapanış sesini duydu. Gözlerinin açtığında, gözlerinden bir damla süzülüp gitmişti yanaklarına doğru. Boşluğa düşmüş gibi hissediyordu kendisini. Bir an bayılacak gibi olmuştu. Ama hemen kendisini toparladı. Odasının penceresine koştu hızla. Onun gidişini izliyordu. Kapıda bir taksi vardı sadece. Kapı açıldı ve içeriye girdi. Taksi uzaklaşıyordu yavaş yavaş. Ellerini pencerenin camlarına yapıştırdı gitme dercesine. Yere yığıldı öylece.
Sesi kısılmıştı. Bu zamana kadar tüm dertlerini içine atıp durmuştu. Sonucunda sadece ve sadece hiç bir şeyi elde etmişti. Yavaşça kalktı yerden. Kapıya atılmış bir kedi gibi hissediyordu kendisini. Buradan uzaklaşmalıydı. Ama nasıl? Hızla paltosunu aldı eline. Evin anahtarını aldı eline. Koşarak çıktı evden. Kapıyı hızla çarpmıştı hayaletli evin. Yağmur tüm hızıyla yağıyordu. Etrafıma bakınmaya başladı. Buralardan gitmeliydi. Kendisi buralara ait bile değildi oysa. Gözleri kıstı. Tüm gücüyle denizin olduğu yöne doğru koştu. Çamurdu her yer. Bata çıka devam ediyordu yoluna. Yere kapaklanıverdi bir anda. Yüzü gözü çamur olmuştu. Tüm kıyafeti bakmıştı. Fakat kimin umurunda! Gözyaşlarına hakim olamıyordu. Ağlamamak için kendini tutsa da bunu başaramıyordu. Çamurum içerisinde küçük bir çocuk gibi düşüp kalmıştı. Neden herkes onu hayatta terk etmişti? Tek başına kalmıştı. Bu gözyaşlarını da son giden kişiye saklıyordu. Fakat güçlü kişiliği yüzünden bir damla bile dökememişti onun önünde. En iyisini yapıyordu. Gözleri artık ne babasını ne annesini arıyordu. Artık kimse yoktu hayatında… Zaten istemiyordu da. Herkes gibi hayatına giren kişide elbet bir gün çıkacaktı. Gözleri yine de annesini arıyordu. İster istemez onun yokluğunu hissediyordu elbet. Gözlerindeki yaşlar onun içindi. Onun için! Başka kimse değmezdi bu gözyaşlara… “Kalk tatlım. Ağlama. Bu hayatta asla ağlama. Yakışmıyor sana. Kimseye başını eğme. Sadece elimi tut” Annesinin sesini duyar gibiydi. Belki de sadece hayal görüyor saçma sapan sesler duyuyordu. Kafasını kaldırdı. Annesi mi karşısında? Elini uzatmış onu bekliyordu. “Hadi tatlım…” Annesinin yumuşak sesini duyar gibiydi. Elini yavaşça uzattı. Onun sımsıcak ellerini hisseder gibiydi. Sanki onu çağırıyordu. Birden kendini ayakta buldu. Etrafına endişeli bir şekilde bakıyordu. Nasıl olmuştu da ayaktaydı? Gördükleri sadece hayalden ibaret miydi? Kafasını kaldırdı gökyüzüne. Yağmur damlaları yüzüne çarpıp duruyordu. Ama zamanın farkında değildi. Sabah olmuştu çoktan. Kulağına fısıldanan melodileri dinledi. Hepsi yeni doğmuş kadar saf ve temizdi. Şimdi hatırlayabiliyordu. Bıraktığı geçmiş çok yakındaydı.
Yavaşça doğan güneşe sırtını döndü. Evine doğru yürümeye başladı. İlk defa buraya gelmiş gibiydi. Ya da düşündükleri onu tamamen değiştirmişti. Kapının anahtarlığını çevirdi *Tık!* Kapıdan içeriye gitti. Üzerindekileri yavaşça çıkarmaya başladı. Çamurdan tahtsız olurdu. Çalışma odasının kapısını araladı. Burnuna ilk gelen kitapların kokusu olmuştu. Kokusu tekrar içine çekti. Ciğerlerine havanın dolduğunu hissedebiliyordu. Kapıyı kapattı. Odasındaki büyük ve paslı pencerelere yürüdü. Odaya sanki hiç ışık girmemiş gibiydi. Eski tüm belgeleri çalışma masasının üzerinde yığılmış kalmıştı. Kitaplar desen raflarda rastgele duruyordu. Eskisi bıraktığı gibiydi. Hiç bir şeye dokunmamıştı, kimsede dokunmasına izin vermemişti. Dünya küresini çevirdi. Küre dönmeye devam ederken perdeleri açtı. Kürenin sesi yankılanıyordu. Perdeyi açtığında içeriye güneş ışıklarıyla dolmuştu. Pencereyi dışarıya iterek açtı. Temiz havayı içine çekti. Sanki yeniden doğmuştu. Eline bir kâğıt aldı. İlk önce ikiye katladı. Daha sonra ikiye katladığı kâğıdın uçlarını çaprazlamasına katladı. Kâğıttan bir uçak yapmıştı. Ellerini geriye doğru çekti. Sonra ileri… Kâğıttan uçak gökyüzünde süzülüyordu. Kollarını yasladı pencereye. Dışarısı yağmurdan sonra çok güzel gözüküyordu. Hele ilerideki gökkuşağı… Kâğıttan uçak süzülüp dururken içeriye masasına oturdu. Tüy kalemi mürekkebe batırdı ve güzel yazısıyla ufak bir kâğıda yazı yazmaya başladı.
“Bu gökyüzü ve yağmurun şiiriydi Anne…
Aynı senin gibi… Yeniden doğdum sanki. Hiç kimsenin olamayacağı gibi… Saklı yerlerdeydim belki. Ama koptum senin için. Babamı bilmiyorum. Artık konuşmuyoruz. Ama sen… Beni çekip kopardın. Ayağa kalktığımda sadece seni düşündüm. Sesleri dinledim her zamanki gibi. Yağmur beni çağırıyordu, rüzgâr kulağıma fısıldıyordu. Yaşam ne güzelmiş anne! Acaba sen nasılsın? Göremiyorum artık seni… Zaten istesem de göremem. Soğuk mu yattığın yerler? Keşke senin yanına gelebilsem…
Sen rahat uyu anne…”
Masadan kalktı. Son gözyaşları kâğıda dökülüvermişti. Sandalyesini geriye itti. Kendisini ilk defa bu kadar huzurlu hissediyordu. Kapıyı kapattı ve çıktı… İster miydi onun yanında olmayı? Kendisinin yanıtlayamayacağı sorulardan biriydi elbet. Sallanan sandalyesinin sesi yankılanıyordu odada ve kuşların sesi… Koridorlarda sadece onun güzel sesi yankılanıp duruyordu. *So that your tears wouldn't be like this rain* | |
|
Anika Freyja Jørgen Admin & Vampir
Mesaj Sayısı : 742 Tarafı : Bloodlines Kan Durumu : Saf kan Rp yaşı : 20 Evcil Hayvan : Kuzgun, siyah bir örümcek, insanlar Kayıt tarihi : 02/07/09
| Konu: Geri: Donna'Maria Cuma Eyl. 11, 2009 7:41 pm | |
| Betimleme:30/22 Hissettiklerini, yaşadıklarını ve ayrılıklarını iyi anlatmışsın. İlk başlarda pek iyi görünmüyordu ancak kurguyu oturtmaya başladığında oldukça hoşuma gitti. Ayrılık sahnesi, arkasından gidişini izlemen, güçlü karakterin fakat içinde ki çelişki iyi bir haz bıraktı üzerimde. Özellikle evden çıktığın ve çamura battığı bölüm gayet dramatikti. Fakat daha sonra neler olduğua dair ufak bir kopukluk hissettim. Giden kişiyi unutup annesinin hayaliyle karşılaşması açıkçası ben de biraz hayal kırıklığı yaşattı. İsterdim ki güçlü kişiliği ve sevgisi onu geri çevirsin. Sanırım giden sevgilisiydi? Uzunluk:15/15 İyiydi, sıkılmadan okudum. Daha uzun olsa yine okurdum.
Renk Düzeni:15/15 Gerçekten sevdim. Herkesin kendine ait rengi var ve buda karıştırmamama neden oldu. İmla Düzeni:20/17 Bazı hataların vardı, eksik yazdığın cümleler falan. Yazım:20/13 Anlatmak istediklerini güzel kelimeler seçerek dile getiriyorsun fakat olay akışı konusunda daha ilerlemelisin. Mesela yağmurun yağdığını başta belirtmiştin, ama sonra ki cümlelerde defalarca yağmur yağıyor diye tekrarladın. Bu tarz hataların sıklıkla olduğu için okuyucu 'Anladım diğer olaya geç' gibi bir sabırsızlığa kapılıyor. Öncelikle kendini tekrar etmemelisin. Hislerin oldukça gerçekçi fakat kelimelerin oldu bitti tarzında. Kısa cümleler yazarın tarzını belirler fakat tekrarlarla doldukları zaman sadece robotvari şeyler çıkıyor ortaya, yapabiliyorsan biraz daha cümlelerini uzun tut. İstediğim bir diğer şey ise; Neden diye sorguladığımızda bir cevap alabilmemiz. Kendini sevmediğini söyledin, ilk başta merak ettim ancak konu ilerledikçe nedenini öğrenemedim. Hep terkedilen yalnız kalan bir insan olarak tasvir ettim, ama nedeni muamma. Bunu belirtmeli ve iyi yada kötü bir karakter de olsan insanın gözünde bir şekilde canlanmalısın. Dramatik bir hikaye ama seni neyle bağdaştırsam bilemedim. Giden kişinin sevgilin mi yoksa yakın bir dostun mu olduğunu anlayamadım ve peşinden giderken ne yapmayı düşündüğünü. Onu durdurmak mı istiyordun, yoksa bilinçsizce kendini sokağa mı attın? Daha sonra annenle karşılaşman bana bilinçsiz olduğunu hissettirdi hoştu ama bir şeyler eksik gibiydi. Role Play bıraktığınız için teşekkürler, toplam puanın: 82Anika | |
|