Kendisine bir adım daha atmasını iyi mi yorumlamalıydı, yoksa kötü mü? Kalbi iyi yorumlarken, kafası kötü yorumlamıştı. Evet, hâlâ tanıyordu Stevie Rae'yi. Ama... Beklediğinden fazlasıyla soğuktu bakışları. Ne kadar süredir görüşmüyorlardı kim bilir. Yarım yıl mı? Yoksa bir tam yıl mı? Ya da daha fazla... Ama mecburdu. Fiore de bunu biliyor olmalıydı. Sonuçta, evi terk etmeden önce Diana ile fazlasıyla gürültülü bir kavga yapmışlardı ve Fiore'nin kavgadaki her sözü duyduğuna adı gibi emindi Stevie Rae. Özellikle onunla görüşmemesi konusundaki tehtidi... Tanrım! Yoksa, Stevie Rae'nin bundan korktuğunu, o yüzden onunla buluşmadığını falan mı sanıyordu. Kahretsin, kahretsin, kahretsin! Fiore'nin ağzından çıkan sözcükler, Stevie Rae'nin kendisini suçlamasına ve bu kötü haline pek de yararı dokunmamıştı. Hatta, belki de ilk defa ağlamak üzere olduğunu hissediyordu. Gözlerini kırpıştırdı. Hayır, ağlayamazdı. Kardeşinin yanında daima güçlü olmuştu, bu görüntüsünü bozmayı da kesinlikle istemiyordu. Ama kalbi kırılmıştı. Kalbi... Olduğunu bile daha bir hafta kadar önce fark etmişti. Bunu ikinci kez fark etmek ne kadar garipti. Fakat şuan kendi kalbinden daha önemli bir şey vardı, Fiore'nin kalbi. Onunki de kırılmış gibi gözüküyordu. Hem de Stevie Rae yüzünden. Hayır, ağlamamalıyım, diye tekrar ediyordu sürekli içinden. Yutkundu ve kafasında cümleleri toparladı. Kardeşini kesinlikle geri kazanmalıydı. Zor olacaktı belli ki, gerçekten kızmıştı. Ama sonuçta Stevie Rae'nin geçerli bir sebebi vardı, öyle değil mi?
"Belki. Evet, belki de görüşmeyecektim." Kardeşine yalan söyleyemezdi. Büyük ihtimalle görüşmeyecekti, evet. Ama görüştüğü için, Fiore'nin bile tahmin edemeyeceği kadar mutluydu. Bunu tahmin edemiyorsa, bilmesi gerekirdi. Tabii burayı terk etmeden önce bilmeliydi. "Hiç düşünmedin mi Fiore? Niye sana ulaşmadım?" Bunu düşünmek daha da kırıyordu Stevie Rae'yi. Kardeşi onu tanımamış mıydı gerçekten? Hayır, böyle bir seçeneği düşünmemeliydi. Bir adım daha attı ona doğru. Aralarındaki mesafe iyice azalmıştı. İki, bilemedin üç metre vardı aralarında. Gözlerini onunkilere kilitledi. Fiore, yalan söyleyip söylemediğini anlayacaktı böylece. "Ben de, beni iyi tanıdığını sanardım. Senin iyiliğin için yaptım bunu. Ravenclaw'a gidiyorsun ve bunu anlayabilecek zekan yok mu?" Fazla mı ağır olmuştu? Belki... Ama az önceki laflarından sonra bunu gerçekten hak etmişti. Küçüklüğünden beri onunla aptal diye dalga geçerdi zaten. Hiçbiri gerçek anlamıyla değildi belki, bugüne kadar. "Seninle görüşsem, Diana ile kavga etmek zorunda kalabilirdin. Sana cezalar vermesine göz yumamazdım. Tanrım! Gün geçtikçe aptallaşıyor musun küçük kardeşim? Seni sevdiğim için uzak durdum senden!" Sesi gittikçe yükselmiş, son kelimede adeta bağırmıştı. Neyse ki yakın çevrelerinde hiç kimse yoktu. Yavaşça olduğu yere oturdu ve Fiore sağ tarafında kalacak şekilde döndü. Bu zayıf anını Fiore'ye göstermemek için mi, yoksa kırıldığı için mi ona bakmıyordu, kendisi de bilmiyordu. Ama bakamıyordu işte. Daha da kötüsü, içinden fazlasıyla ona sarılmak istiyordu. Gerçekten çok özlemişti onu. Ama yapamıyordu. Aptal kafası buna izin vermiyordu işte.