|
|
| Kaymak Birası | |
| | Yazar | Mesaj |
---|
Anette Sophia Miller Muggle* Lütfen bir mesleğe ya da seçmen şapkaya başvuru yapın.
Mesaj Sayısı : 791 Nerden : İstanbul. Meslek : Öğrenci. Gerçek İsim : Pınar. Tarafı : İkisi de kölelik; tarafsız. Ancak bir seçim yapması gerekirse, Z.Y.'nı seçer... Kan Durumu : Safkan Rp yaşı : 13 Asası : Değişken Yüz. Evcil Hayvan : Baykuş. Kayıt tarihi : 06/07/09
| Konu: Geri: Kaymak Birası Perş. Tem. 09, 2009 9:55 pm | |
| Ah, berbat bir gece. Dizaynını kendi üstlendiği odası, ona huzur veren tek şey bu evde. Sadece kendi odası varmış gibi davranıyor. Oturduğu yer muazzam bir malikâne değil de, sadece tek bir odadan oluşan kulübeymiş gibi... Odasına bir göz gezdiriyor ve yeniden ne kadar zevkli olduğunu bir kez daha anlıyor. Mavi tonları ona her zaman huzur vermiştir. Yüksek mobilyalı yatağı oldukça şık ve rahat. O yatağın içinde kendisi hep dünyada değilmiş, hiç var olmamış gibi hisseder. Bu çok hoş bir duygu olmasına rağmen, asla adını koyamaz. Yorganını, mavi renkli çiçekler bürümüş; bu nevresim takımına bayılıyor. Kapının karşısında kalan duvarda, ardına kadar açık, tavandan yere doğru inen pencereler var. Yine tavana monte edilmiş kornişlerden, bitişik duvara doğru bağlanan, odasındaki diğer mavi tonlarıyla son derece uyumlu perdeler sarkıyor. Yanyana duran iki pencerenin arasında, büyük bir sandığın sığabileceği kadar geniş olan bir boşluk var, ki bu boşluğu Sophia'nın aynasız şifonyeri doldurmakta. Odada, parkelerde boş kalan alanlara serilmiş iki halı var ve bunlar, odanın güzelliğine güzellik katıyor. Yatağının sağ tarafında içine kitaplarını ve bazı gereksiz ıvır zıvırları koyduğu camlı bir dolap, onun yanındaysa çalışma masası duruyor. Sol tarafında ise ayaklı bir sehpa var. Üzerini Sophia'nın en sevdiği kitaplar ve bir gece lambası işgal ediyor. Sol köşede, beyaz renkteki tek kişilik koltuğu duruyor. Hemen yanında ayaklı, başını koltuğa doğru uzatmış gibi görünen bir lamba daha bulunuyor. Yatağın karşısında kalan uzun duvar ise, tamamiyle giysi dolabına ayrılmış hâlde. Sophia'nın odası, kendisinin aksine son derece sıcak bir görünüm sergiliyor. Belki de, odasını dekore ederken siyah ve beyaz tonlarına daha fazla ağırlık vermeli... Ancak hayatındaki her şeyin siyah ve beyaz renklerinden oluşmasından nefret ediyor. Maviyi de çok sevdiğine göre, onu da hayatına katmalı. Odasından içeri giriyor ve ahşap kapıyı arkasından kapatıyor. Saat kaç? On mu, on bir mi? Umrunda değil. O gece uyumak istemiyor. Belki de, bir ışık yakmalı. Ancak karanlık ona çok daha iyi bir seçimmiş gibi görünüyor. Karanlıkta kendini çok ama çok güvende hissediyor. Gündüzleri her şey fazlaca ortada. Hem geceleri, yıldızlar var. Yıldızlar, onun olmazsa olmazları. Psikolojik sorunlarının olmamasının tek sebebi yıldızlar. O, daha ufacık bir çocukken içindekileri dökecek birini bile bulamadığında, yıldızlar onu kurtaran varlıklar oldu. Bu o zaman da böyleydi, şimdi de böyle ve gelecekte de böyle olacak. Yıldızların bir gün onu bırakıp gitmeyeceğini biliyor. Bu güveni sadece onlara karşı duyabilir. Yıldızlardan asla şüphe duymaz. Gerçi o küçücük ışıkların, yüz milyonlarca yıl öncesine ait olduğunu, kimseye söyleyemediklerini anlattığı bir yıldızın, aslında orada olmayabileceği ihtimali de zihnini kurcalıyor ancak ne zaman bu tip düşüncelere aklı kayacak olsa, hemen dikkatini başka bir yere yönlendiriyor. Güvendiği tek varlıklar olan yıldızlara ihanet etmek istemiyor -ya da onlar tarafından ihanete uğramayı-. Yıldızlar, onu bırakmazlar. Bir zamanlar ailesinin yaptığı gibi, onu şeytanca gerçeklerle nasıl başa çıkabileceği hakkında en ufak bir fikri bile yokken, yapayalnız bırakmazlar. Parkede, birini uyandırmamak ister gibi usulca adımlar atıyor ve, çok sevdiği beyaz ve rahat koltuğa kendini bırakıyor. Her şeye rağmen, Bayan Miller'a son derece minnettar. Kadın onu yanına alarak sürünmekten kurtardı. Çok ama çok iyi bir insan olduğunu daha kaç kez kanıtlayabilir? Sophia, ona karşı bazı konularda haksızlık yaptığının bilincinde ancak elinde değil. Ona hiçbir zaman belli etmese de, içinden minnettarlığının dışında kocaman bir sevgi de besliyor. Güven değil, sadece sevgi. Kadının, istediği zaman Sophia'yı kapı dışarı edebileceğinin farkında, ki bunu yapmaması için hiçbir neden yok. Sessizce iç geçiriyor. Malikânenin bahçesinde -belki de buna orman denmeli- parıldayan sokak lambaları sayesinde, odasının içine hafif ışıklar süzülmekte. Bu ışklara aşina olmadığı söylenemez; senelerdir bu malikânede yaşıyor ve her gece, uyumadan önce bu ışıkları seyreder. Gözlerinin karanlığa alışmış olmasının da etkisiyle, odasını daha net görebildiği için memnun...
Bir ya da, bir kaç saat geçiyor. Düşündükleri arasında kayboluyor... Ancak bir süre sonra, düşünceleri onu boğmaya başlıyor. Geçmişin zavallı, gömek istemediği çizgilerde saklı anılar, derisinin altına ve oradan da kalbine süzülüyor. Bunun yaratmaya çalıştığı duyguyu reddediyor. "Üzüntü" denen kelimeyi tanımamakta, yaşamamakta kararlı. Bir şeyler yapmalıyım. Ne yapabilir? Saat gecenin körü olmalı, bu saatte ne yapılabilir ki? Aklı seneler öncesine, babasıyla satranç oynadığı bir güne dönmekte. Ah, hayır. Defolun, saçma düşünceler! Babası, çimenlerin hemen yanındaki satranç masasında, karşısında oturuyor ve Sophia'ya gülümsüyor. Size defolun dedim! Ancak bu böyle olmayacak. Kafa dağıtmalı... yapacak bir şeyler bulmalı... Belki de, biraz içmeli? Malikânenin mahzeninde sürüsüyle içki bulunduğunu biliyor. Fakat böyle bir yerde içmek, olsa olsa onu geçmişe daha fazla götürür. Hattâ belki, onu öyle bir yere taşır ki Sophia dünyaya geri dönmek istemez. Hep orada yaşar... Bunu yapacak potansiyele sahip olduğunun bilincinde. Aslında belki de, yaşamın taşıması son derece zor ağırlığına karşın yapılacak en kolay ve en rahat hareket bu; bir deli hastanesine kapatılmak. Bunu engellemek amacıyla yapabileceği herhangi bir şey de bulunmuyor üstelik. Eğer geçmişte yaşamaya daha fazla devam ederse, kesinlikle aklını yitirecek. Bu konuda yıldızların da elinden bir şey gelmeyecektir. Beyaz koltuktan kalkıyor ve odasını adımlamaya başlıyor. Yatağının yanından dönüyor ve çalışma masasına ulaşıyor. Masanın çekmecesinden bir kâğıt ve bir kalem çıkarıyor. Çabucak dışarı çıktığını, kendisi hakkında endişelenmemeleri gerektiğini karalıyor ve kalemi yerine koyarak kâğıt parçasını yatağının üzerine fırlatıyor. Odasına Bayan Miller ya da herhangi biri gelecek olursa, sorun çıkabilir. Gerçi kimsenin onu umursayıp da odasına uğrayacağını sanmıyor fakat yine de bir önlem alınmalı. Yazın, şeytanca insanı bir kapana sıkıştırmak ve ezmek isteyen sıcağına karşın, üzerine bir mont almak, ihtimal dahilinde bile değil. Yere fırlatılmış çantasını alıyor, omzuna takıyor. Yine usulca adımlar atarak, kapısının önüne geliyor ve kendini odadan dışarı atıyor. Uzun koridorun diğer ucu, karanlıkla birlikte hiç görünmüyor. Malikâne geceleri oldukça esrarlı bir görünüm sergiler. Usulca adımlar atarak iki merdiven iniyor. Ardından karşısına çıkan ilk kapıdan içeri dalıyor. Bu saatte, elbette ki herkes kendi mekânına çekilmiş hâlde. I. kattaki salonun da hoş bir dizaynı var. Bayan Miller gerçekten çok zevkli bir kadın. Duvara monte edilmiş, büyük ekran bir televizyon; hemen onun karşısında oturulabilecek, beyaz ve rahat, köşeli bir koltuk bulunuyor. Parkeler koyu bir kahverengi tonunda. Sophia hiçbirini umursamadan şömine tarafına doğru ilerliyor ve en ufak tereddüt etmeden çömelerek içine giriveriyor. Dışarı elini uzatıp avcunu dolduracak kadar uç uç tozu alıyor ve tekrar içeri çekiyor. Dudaklarını aralıyor; "Çatlak Kazan!" Bir an için gözleri odağını yitiriyor ve, koca bir boşluğun içinde fır fır dönmeye başladığını hissediyor. Bu hisse oldukça aşina olduğu söylenilebilir. Daha önce birçok kez, uç uç tozu ile gezinti yaptı. Bir kaç saniye geçiyor ve, bambaşka bir şömineden fırlıyor. Evet, tam olarak istediği yere geldi; Çatlak Kazan Barı. Çatlak Kazan'ın duvarları, kırmızı tuğlalardan yapılma. Bu hoş bir görünüm sergiliyor. İnsanların her biri, bir çeteymişçesine gruplaşmışlar ve kimse yalnız gezmiyor. Umrunda değil. İfadesiz bir tavırla yürüyor. Kimi masa, oldukça büyük bir grup teşkil ederken; kimi masada, yalnızca sevgililer oturuyor. Bazı masalardan kahkaha sesleri yükseliyor. Bu ortam, onda Bayan Miller'ın malikânesinden daha hoş bir duygu uyandırıyor. Yapacağı hareket belli, düşünmesine gerek yok. İçeceklerin dağıtıldığı kocaman büfeye doğru yol alıyor. Bir barmen, bardakları silmekle meşgul. Büfelerin önünde yükselen, normal boyutlardan daha yüksek olan taburelerden, kuytu bir köşede olanına gidiyor ve tepesine oturuyor. Kendisine bir Kaymak Birası söyleyerek, barmenin bir kadehe Kaymak Bira'sı dolduruşunu izliyor. Gerçekten de muazzam bir tadı var. Lezzeti yemek borusunu yalayarak aşağı iniyor ve bunun yarattığı duyguyu tarif edecek herhangi bir sözcük bulunmamakta. Tereddüt etmeden bardağı kafasına dikiyor ve bir kadeh daha söylüyor. Kafayı bulmam, değil mi? Tatsız düşünceler, Bayan Miller'ın malikânesinde kaldı. Çatlak Kazan'ın içinde yükselen seslerin hiçbiri Sophia'nın umrunda değil. Dikkatini çeken ilk ve tek şey, kendi sesini andıran bir sesin, içecek bir şeyler önerilmesine ihtiyacı olduğunu söylemesi oluyor. Bu ona garip geliyor. Bu mekânda bulunan insanların çoğu, ne içeceğini ve ne içmeyeceğini -içemeyeceğini- gayet iyi bilir. Dudakları, ne yaptığını bilmeden aralanıyorlar ve ağzından "Kaymak Birası." sözcükleri dökülüyor. Bunu niçin yaptığı hakkında herhangi bir fikre sahip değil. Ancak yüzünü bile ona çevirmemesine rağmen, sesi kendisininkine benzeyen kıza içki önerisinde bulunduğunu idrak edebiliyor. Her neyse.
En son Anette Sophia Miller tarafından Ptsi Tem. 20, 2009 1:54 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 4 kere değiştirildi | |
| | | Mélania L. Mythique Muggle* Lütfen bir mesleğe ya da seçmen şapkaya başvuru yapın.
Mesaj Sayısı : 390 Gerçek İsim : Çisem Tarafı : Sizce..? Kan Durumu : Safkan Rp yaşı : 13 Asası : İnatçı Sisler Evcil Hayvan : Reks. Köpeği.. Kayıt tarihi : 10/07/09
| Konu: Geri: Kaymak Birası Cuma Tem. 10, 2009 5:45 pm | |
| Siyah ve mor tonlarıyla döşenmiş, muazzam büyüklükte bir oda... Odanın her yanı Muggle'ların rocker şarkıcılarının posterleriyle dolu. Tavanda ise kocaman bir Slytherin arması, fosfor görevi ile karanlıkta bile odayı aydınlatıyor...
Mélania gözlerini Slytherin ambleminden, duvardaki yakışıklı bir adamın büyük boy resmine çevirdi. Christian... Mélania'nın odasında Chris'in de kocaman bir resmi vardı. Minnet duyduğu adama bakarak uyumak, birnevi ona olan borcunu ödemek gibi gelirdi Mélania. Kollarına gelen bir gevşemeyle tekrar kendisini yatağa bıraktı. Yavaşça gözlerini kapadı.
Büyük bir gürültü... Bir bebeğin kulaklarını patlatabilecek güçte hem de. Küçük bebek bu gürültüyle beraber ağlamaya başlıyor, bu sayede basınç dengeleniyor ve çocuğa bir şey olmuyor. Fakat kadınla adam ani bir refleksle olsa gerek yere düşüyor. Bununla beraber bebeğin çığlıkları daha da yükseliyor. Bebeğin yüzü kıpkırmızı olmuşken yakışıklı, genç bir adam içeri giriyor ve çocuğu kucaklıyor. Tam yerde yatanlarla ilgilenmek için yere eğilecekken yeşil bir ışıkla bütün oda aydınlanıyor.
Mélania aniden gözlerini açtı. Bebekliğinden kalan tek anısı az önce yine gözler önüne serilmişti. Belki de bir anı değildi bu, sadece bir yanılsama. Bilmiyordu... Tek bildiği o yeşil ışık yüzünden hiçbir zaman annesini ve babasını tanıyamadığıydı. Küçüklüğünden beri gördüğü bu görüntülerle biliyordu onları. Yani onarı hareket ederken ancak düşlerinde görebilmişti. Tekrar yatakta doğrulduğunda yanağından aşağı doğru süzülen bir şey hissetti. Hemen kolunun tersiyle sildi o bir damla yaşı. Yavaşça ayağa kalktı ve aynanın yanına gitti. Kendisine bakmak moralini düzeltmeliydi. Saçını taramaya başladı yavaşça. Annesinin saçları gibi... Başını iki yana sallayarak düşünceleri uzaklaştırmak istedi. Hatırlamak istemiyordu onları. Bu zayıflıktan başka bir şey olamazdı. Derin bir nefes aldı ve elini hızlandırdı. Normalde hazırlandığından on dakika kadar önce bitirmişti hazırlanmayı. Hemen ayağa kalkıp giyindi. Siyah, askılı bir t-shirt ve mini kot etek...
Merdivenden indiğinde Chris'i gördü. Mutfakta kahvaltı ediyordu. Yavaşça ona doğru yaklaştı. Arkasından eğilerek kendisinden 4-5 yaş büyük olan Chris'in yanağından öptü. "Ben çıkıyorum... Dolaşacağım biraz. Diagon veya Hogsmeade, bilmiyorum." Chris'in gözlerindeki onaylamayı görünce hafifçe gülümsedi ve mutfaktan çıktı. Hızlı adımlarla evden çıktı ve Diagon'a doğru yürümeye başladı.
Ne biçim bir kalabalık bu böyle. Gruplar halinde yüzlerce kişi bu yolda yürüyor, küçük dilenci çocuklara da fırsat doğuyordu. Mél'in gözünün önünde üç tane hırsızlık yapılmıştı; ama Mél sesini bile çıkartmadı. Gülümseyerek izledi sadece. Morali yavaş yavaş yerine geliyordu. Yürürken insanlara bilerek kol atmaya başladı biraz sonra. Çarptıktan sonra özür dilemeden, sanki kalabalıktan dolayı çarpmış gibi sadece bakınmakla yetiniyordu. Yürümekten yorulduğunu hissettiği zaman en yakınında olan yere, yani Çatlak Kazan'a doğru kısa adımlarla yürümeye başladı.
Hemen karşısında olan Çatlak Kazan'a beş dakika da ancak varabilmişti. İçeri adımını attığında derin bir nefes aldı. Rahatlığın, sıcak ve soğuğun karışımının verdiği huzurun ortaya çıkardığı bir nefesti bu. İçerde birkaç adım ilerledi. Adımları yavaş yavaş atmıştı, bu esnada içerdeki kişilere bakmıştı. Bar tabureleri hariç her yer dolu gibiydi. İçerdekilerin neredeyse hepsi kendisinden büyüktü. Gözüne iki kız çarptı. Biri kumral saçlı, diğeri ise kahverengi saçlıydı. Güzel, alımlı; kısacası Mélania'nın iyi anlaşacağı tiplere benziyorlardı. Ayrıca büyük de göstermiyorlardı. Mélania'nın yaşlarında olmalıydılar. Adımlarını oraya çevirdi. İçerisinin o güzel kokusunu çeke çeke yürüdü. Masanın bir adım ötesinde durdu. Kumral kıza çevirdi gözlerini. "Oturmamda bir sakınca var mı?" İçinden bir ses ise egoistliğini belli ediyordu. Tabii ki yok. Olma ihtimali mi vardı ki?
| |
| | | Anette Sophia Miller Muggle* Lütfen bir mesleğe ya da seçmen şapkaya başvuru yapın.
Mesaj Sayısı : 791 Nerden : İstanbul. Meslek : Öğrenci. Gerçek İsim : Pınar. Tarafı : İkisi de kölelik; tarafsız. Ancak bir seçim yapması gerekirse, Z.Y.'nı seçer... Kan Durumu : Safkan Rp yaşı : 13 Asası : Değişken Yüz. Evcil Hayvan : Baykuş. Kayıt tarihi : 06/07/09
| Konu: Geri: Kaymak Birası Çarş. Tem. 15, 2009 12:53 pm | |
| Ağzından, farkında olmadan dökülen sözcükleri unutarak kendi dünyasına geri dönüyor. Buranın malikâneden daha iyi olduğu doğru, ama tam da tuğlalı duvarın, onun tarafında kalan köşesindeki masada uyanan son derece yüksek voltajlı kahkahaların sinirini bozduğu da kesin. Bunu göz ardı ederek, pencereleri döven yağmurun sesine odaklanıyor. Yağmur ne de güzel şey! Gökyüzünün göz yaşları... Aslında kesinlikle "gökyüzü" denen şey bir ruh hâline sahip. Ellerini bira bardağına dokundurarak, kendisinden başka hiç kimsenin duyamayacağı bir melodi tutturuyor. Altın rengi sıvı, son kısımlarına yaklaşmak üzere. Rüzgârın bir takım hikâyelerin peşinde olduğu kesin. Gecenin basıcı havasına karşı iyi bir ilaç olduğu söylenilebilir. Kaçmak istiyor. Kaçıp gitmek, hiç kimsenin ya da hiçbir şeyin olmadığı, sadece ve sadece müziğin varlığının hissedildiği bir yere gitmek istiyor. Ancak nasıl ulaşılabilir? Asla düşüncelerin varolmadığı bir yerin de istasyonu var mıdır? Bardağındaki Kaymak Birası, gerçekten de azalıyor. Canı bir tane daha istiyor, midesinin katlanıp katlanamayacağı ise meçhul. Kafayı bulmak istemiyor. Belki de bu iyi bir fikir... Tabii onu toplayacak birilerinin olmaması düşünüldüğünde, o kadar da iyi bir fikir olmadığı ortada. Kimin umrunda? İsterse birilerinin başına bela olsun. Barmene dönüyor ve bir bira daha söylüyor. Barmen başıyla onayladıktan sonra işe koyuluyor. Anette'e bir bardak daha Kaymak Birası dolduruktan sonra, büfenin farklı bir köşesindeki insanlarla ilgilenmek üzere, öbür tarafa dönüyor. Çatlak Kazan'da, hafif bir müzik çalmaya başlıyor. İşte bu hoş... Gümbür gümbür çalıp da insanın beynini yerinden zıplatan türden bir müzik değil. Daha çok Anette'in sevdiği türden. Kendinden başka kimsenin müziği umursadığını, daha da önemlisi duyduğunu bile zannetmiyor. Zevksiz kepazeler. Bira bardağına dokunan parmaklarının ritmi, müziğe paralel olarak değişiyor. Kimi zaman bir kasırgada esen rüzgârı, kimi zamansa bir bebeğin dokunuşlarını temsil eden notalara uyum sağlıyor. Yine, yeryüzündeki herkes onun için önemsiz hâlâ geliyor. Müzik dışındaki her şey önemsiz. Keyfini bozan şey, yeniden dikkatinin dağılmasından çok, dikkatinini dağıtan bir şeyin bulunabilmesi oluyor. Ve ardından, dikkatini dağıtanın az öncekiyle eş olduğunu anlayarak daha da bir garipsiyor. Aynı şeyin iki kez dikkatini çekmesi, pek de rastlanan bir durum değil. Az önce, istemeden bira önerdiği kız ağzının içinde teşekkür gibi bir şeyler gevelemekte. Kendisine doğru baktığını zannetmiyor. Aslında sesi, kendi kendine konuşuyormuş gibi çıkıyor. Belki de Anette'e söylemiyor? Kendisine bira dolduran barmenle konuşuyor olabilir mi? Anette, buna kıza yüzünü bile çevirmeden karar veremeyeceğini fark ederek ona başını çevirip bakışlarını ona dikiyor. Sinir bozucu bir görünümü olduğundan emin. Ya da dışarıdan sempatik bir hava sergiliyor olabilir mi? Hayır. Kızı şöyle bir süzüyor. Kumral saçlı, güzel zamirinin ona yakışacağı türden bir kız. Yine umrunda olmadığına karar veriyor ve iflah olmaz bir tavırla "Rica ederim." diyor. Neden kötü bir ruh hâli içinde olduğunun bilincinde bile değil. Belki de bilincinde... Düşünmek istemiyor. O sırada direkt kendilerine hitap eden bir sesin, kendisinden bile daha itici bir havayla konuşması bütün sinirlerinin bir yay gibi gerilmesine neden oluyor. "Oturmamda bir sakınca var mı?" Anette kendisini kontrol altına alıyor ve tekrar yayı gevşetiyor. Hiçbir şeyi umursamayan hâline geri dönerek omuz silkiyor. Yeni, mavi gözlü kızın oturması ya da oturmaması umrunda değil. Bira kızını da unutarak, kabuğuna geri çekiliyor.
En son Anette Sophia Miller tarafından Ptsi Tem. 20, 2009 3:35 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 3 kere değiştirildi | |
| | | Mélania L. Mythique Muggle* Lütfen bir mesleğe ya da seçmen şapkaya başvuru yapın.
Mesaj Sayısı : 390 Gerçek İsim : Çisem Tarafı : Sizce..? Kan Durumu : Safkan Rp yaşı : 13 Asası : İnatçı Sisler Evcil Hayvan : Reks. Köpeği.. Kayıt tarihi : 10/07/09
| Konu: Geri: Kaymak Birası Cuma Tem. 17, 2009 4:12 pm | |
| Bir kıpırtı yüzünden gözünü kahverengi saçlı olana çevirdi. Gözlerini ona çevirdiği an, kızın gözlerindeki sinirleri gördü. Kızın gözlerindeki bu ifade Mél'in dudaklarının yukarı doğru kıvrılmasına sebep oldu. Kızın omuz silkişini görmezden gelerek, hala gülümser bir vaziyette kumral saçlıya döndü. Bu kızın gözündeyse umursamaz bir tavır gördü Mél. Ama yine de oturma onayını aldığı için, ikisine de eşik uzaklıkta olan sandalyeye oturdu ve kızları incelemeye başladı.
İlk gözlerini kahverengi saçlıya çevirdi. Güzel. Fakat güzelliğine bir derece koyamadı. Biraz bakımsız gibi gelmişti gözüne. Süslense ve makyaj yapsa birçok erkeğin kalbini çalabilecek birine dönüşebilirdi. Kızın üstünde fazla oyalamadan diğer kıza çevirdi gözlerini. Kumral ve kelimenin tam anlamıyla taş. Gerçekten güzel ve çekici bir kızdı. Güzelliğini kullanmayı bilse bu fizik onun çok işine yarayabilirdi.
Mél kumral kızı izlerken, kızın bir şeyler gevelemesiyle dikkati dağıldı. Gözlerini etrafta kısa bir an dolaştırıp tekrar kıza çevirdi. Lafın kendisine söylenmediğini farkettiğinde parmağını havaya kaldırıp garsonu çağırdı. İki kız arasındaki muhabbet bitene kadar içecek bir şeyler bulması iyi olurdu. Kendisine bir kaymak birası söyledi. Kahverengi saçlının cevap verip vermediğine dikkat etmeden gözleriyle garsonu takip etti. O sırada kendisine bakan bir çift göz olduğunu farketti. Gözünü kumral kıza çevirdi. Kız garip bir ses tonuyla buraya gelme amacını sordu ve ardından kahkaha attı. Mél şaşırmış vaziyette kıza bakmaya başladı. Gerçekten beklemediği bir hareketti bu. Kızın yanakları kızarmaya başlayınca Mél görüntü değişikliği sebebiyle kendisine geldi ve gülümsedi. "Kesinlikle evet!"
13 yaşındayken kafa bulmaya çalışmak yersiz olabilirdi belki. Ama basit olduğu için eğlenceliydi. Kaymak birasıyla amaçlamıyordu kafa bulmayı tabii ki. Bu kızlara denk gelmese mutfağa sızmak gibi bir plan kuruyor olacaktı şuan. Neyse. O sırada garson kaymak birasını getirdi. Mél bardaktan koca bir yudum aldı ve önünde duran bir peçeteyle ağzını sildi. Dudaklarında kalabilecek olan kaymak birası damlacıklarıyla iğrenç bir görüntü oluşturmak istemiyordu. Gözlerini kahverengi saçlıya çevirdi. "Siz tanışıyormusunuz?"
| |
| | | Anette Sophia Miller Muggle* Lütfen bir mesleğe ya da seçmen şapkaya başvuru yapın.
Mesaj Sayısı : 791 Nerden : İstanbul. Meslek : Öğrenci. Gerçek İsim : Pınar. Tarafı : İkisi de kölelik; tarafsız. Ancak bir seçim yapması gerekirse, Z.Y.'nı seçer... Kan Durumu : Safkan Rp yaşı : 13 Asası : Değişken Yüz. Evcil Hayvan : Baykuş. Kayıt tarihi : 06/07/09
| Konu: Geri: Kaymak Birası Ptsi Tem. 20, 2009 4:45 pm | |
| Berbat bir gün olduğunu zaten bilmiyor mu? Şimdi böyle, biraz olsun keyif bulmuşken insanların bunu mahvetmesine niçin izi veriyor? Ah, elbette. Bir gün kötü ya da iyi başlar ve öyle devam eder. Gitmek istiyor. Geçekten de, kimsenin umrunda olmadığı bir yere gitmek istiyor. Saçma sapan, kahkahacı insanların olmadığı bir yere gitmek istiyor. Ancak nereye gitse, huzur bulamıyor. Bulunduğu hiçbir yere ait değil. Her şeye o kadar yabancı ki... Arayışına başlamak istiyor. Kendisini mutlu ve huzurlu hissedeceği yeri bulmak, orayla bütünleşmek istiyor. Bazen dünyada ona ait olan, ya da onun ait olduğu bir yer yokmuş gibi geliyor. Önündeki bardağı başına dikiyor ve büyük bir yudum daha aldıkran sonra yerine koyuyor. Kaymaklı biranın tadı ve rahatlatıcı müziğin sesi kendisini biraz daha huzurlu hissetmesini sağlayabilir belki. Her şeyi ama her şeyi unutmayı, sadece müziği bilmeyi deniyor. Derin bir nefes çekiyor. İçinde uzun bir süre tutuyor, içindeki yaraları onarabilirmişçesine. Ve yavaşça dışarı veriyor. Bütün kabukları kusar gibi... Ne var ki hiçbir işe yaramıyor. Hissettiği şeyler, hâlâ yüreğinde saklı. Bir deneme daha... Bu kez, yavaş dokunuşlu gitar sesini içine çekmeyi deniyor. Gözlerini kapatıyor. Yanındaki kızları, önündeki bardağı ve ortamı unutuyor. Huzursuzluğuna zıtlık oluşturan huzurlu müzik, ruhuna dokunuyor. Ona mutluluk vermek istercesine saçlarını okşuyor. Benliğine ve kalbine oturuyor. Kalbinin ritmiyle çalmaya devam ediyor. Ses çıkardıkça huzur salgılıyor. Yaralar unutuluyor, umursanmayacak kadar küçüklermiş gibi görünüyor. Sihirli olan tek şey, müzik belki de... Şimdi gerçekten de mutlu. Kendini bir şey zanneden, burnu havada kızın davranışları veya sözleri başka bir dünyada kaldı. İstediği gibi davranabilir... Anette'i ilgilendirmez. Gözlerini açıyor ve gülümsüyor. Bu yapmacık değil, kalbinden gelen bir gülümseme. Gözlerine bile yansıyor. Böyle gülümsemesinin üzerinden yıllar geçti. Hayatında ilk kez gülümsüyormuş gibi hissediyor. Saniyeler önce söylenmiş bir şey, o anda beynine çarpıyor ve algılanıyor. Kendi iç dünyasına o kadar bağlı ki, dışarıdakileri unutması bir alışkanlık. Büyük ihtimalle bir aptal gibi görünüyor. Eh, bir insanın beynine kelimeler saniyeler sonra ulaşıyorsa, gerçekten de bir sorun var demektir, değil mi? Yanındaki, normalden uzun büfe taburelerinden birine oturmuş, kumral kıza dönüyor. Kız, kendisinden cevap gelmediğini görünce, diğerine bir soru yöneltiyor. Elbette, bu kez kelimeler ona saniyeler sonra ulaşmıyor, aklıbaşka bir yerde değil. "Sen de mi kafa bulmaya geldin?" diyor kız. Sonra da gülüyor. Utanmış gibi bir hâli var. Öteki kız, önce lafın kendisine söylenmiş olduğunu anlamıyor gibi görünüyor. Ardından gülümsüyor ve "Kesinlikle evet!" diyor. Kafa bulmak, ha? Eh, bu sözcükler, kendi durumları için biraz ağır kaçabilir. Yine de eğlenceli. Kız, Kaymak Birası'ndan bir yudum alıyor. "Siz tanışıyor musunuz?" diye soruyor. Anette, neden bilmiyor ama bu düşünce ona komik geliyor. Yine de, neşeli bir kahkaha patlatacak kadar neşeli olduğu söylenemez. Bu kez daha normal davranıyor ve cevap veriyor. Onları yakmıyor olabilir ama bu, onlarla konuşmayacağı anlamına gelmez. "Ah, hayır tanışmıyoruz. Ancak madem bu noktaya geldik, benim ismim Anette. Anette Sophia Miller. İstediğiniz ismimi kullanmanızda bir sakınca görmüyorum." diyor. Cevap verecekler mi, diye merak ettiğini hissediyor ve kendine gülüyor. Bu, hiç de onun tarzı değil. Kaymak Birası'ndan bir yudum daha alıyor. Kumral kıza dönüyor, "Kaymak Birası'nı severim."
| |
| | | | Kaymak Birası | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |
|