[color=white]Işık yandı birden. Oda gömüldüğü karanlıktan kurtuldu. Chuck, Nymph'e teşekkür etti, ona sarılıp kapıdan çıkışını seyretti. Odadaki sessizlik onu rahatlatıyordu. Ama gene de endişenlendiği bir şey vardı. Evde yalnız kalmak değil, karanlık da değil, ailesini öldüren büyücüler de değil. Tek merak ettiği şey J.'di. O neredeydi acaba? Babasının en yakın arkadaşının hipogrifi, artık Chuck'ın olan hipogrif. Onu özlemişti, en yakın dostu denilebilirdi. Ona öylesine bağlanmıştı ki onsuz yapamıyordu. Şimdi nerede olduğunu bilmiyordu. Ayda bir birkaç günlüğüne kendi başına dolaşırdı J, başka yerlere giderdi uçarak. Kimi zaman yanında arkadaşlarıyla geldiği de olurdu. Ya da Chuck'a hediyeler getirdiği. Genellikle tanıdığı büyücülerin evlerine gidiyordu. Onlarda Chuck'a armağanlar gönderiyorlardı.
Chuck Hogwarts'a gidince J ne yapacaktı bilmiyordu -Hogwarts için önünde 5 yıl vardı gerçi-. Eski sahibine emanet ederdi belki de. Ne de olsa J de bundan memnun kalırdı, Chuck'ı özlese bile. Birden Chuck yalnızlığını hissetti içinde, eski hisleri gibi değildi bu. Daha yoğundu, daha yoğun. Kenarına oturduğu yatağından kalktı ve ceketini sırtına geçirip odadan çıktı. Kapıyı kapatıp merdivenlere yaklaştı ve ikişer üçer basamakları atlayarak aşağıya indi. Ayağındaki ayakkabıları birkaç basamak yukarıya dayayıp bağcıklarını bağladı. Doğruldu ve hemen dış kapıya yönelip dışarıya çıktı. Daha kullanamasa da yanında asası vardı, her ihtimale karşı. Asayı pantolonunun cebinden çıkartıp ceketinin büyük ceebine koydu. Kaba etinde bir facia yaşanmasını hiç mi hiç istemiyordu zaten. Uzun adımlarla evin yanından dolaşıp arka tarafa geçti ve karanlık orman gözüktü. Patikaya doğru yaklaştı, ormana gidip şapşalca dolaşmak istiyordu. Sadece dolaşmak. Ama buna biraz önce işe giden Nymph kızabilirdi, tabii ki Chuck onu üzmek istemezdi. Yere çöktü ve düşüncelerine daldı. Çok endişeliydi, şimdi anladı ki endişesi J. de değildi; anne ve babasıydı. Bugün bir şey olacaktı. Ne olacağını bilmiyordu ama korkuyordu, çok korkuyordu. Ailesini özlemişti, birkaç saatlik görüşler nedense ona yetmiyordu ve bu özlem şimdi yüreğinde kabarmıştı. Sanki onlara bir şey olacaktı.
Hemen ayağa kalktı ve odasına çıkıp yatağına uzandı. Bu evden ayrılmamalıydı. Ailesine verdiği sözü tutmalı ve onları beklemeliydi. Ne olacaktı şimdi. Ne olacaktı? Kortkuyordu gene, onlar için korkuyordu. Özlem ve yalnızlık bu korkuyu bastırıyordu. Bıkmıştı bu duygulardan artık ama gene korkuyordu. İçeriden bir erkek seslendi ona: "Chuck! Orada mısın? İyi misin?"