|
|
| İki Ruhla Tanışma | |
| | Yazar | Mesaj |
---|
Janice Audorphe L'Amour Hogwarts Okul Müdürü | Boş Ders Profesörü
Mesaj Sayısı : 1585 Tarafı : Tarafsız Kan Durumu : Safkan Rp yaşı : 24 civarları Özel Yetenek : Zihnefendar & Görücü Evcil Hayvan : Yok Kayıt tarihi : 06/08/09
| Konu: İki Ruhla Tanışma C.tesi Ekim 03, 2009 3:17 pm | |
| Çalar saatin sesiyle beraber gözümü yavaşça araladım. Güneş, en güzel ışıklarını perdelerin arasından odaya sızdırıyordu. Camın aralık olduğunu ve dışarıdaki bütün koku ve havayı içeri soktuğunu, ancak yorganın ağırlığını hissettiğimde anladım. Gece çok üşümüş olmalıydım. Şimdiyse, sıcaktan bunalıyordum. Tek bir tekme hamlesiyle yorganımı üstümden attım. Kendi benliğimin bilinciyle yaptığım son hareket buydu. Yorganı üstümden attıktan hemen sonra, kontrolüm dışı olarak ayağa kalkmıştım. Perdeyi kapatıp, içeri giren o güzel güneş ışınlarını engellemiştim. Ardından aynanın karşısına geçtiğimde kendime geldim. Neler olduğunu çözümlüyordum. Uyku sersemliğimi bana karşı kullanmış olmalıydı. Zayıf yönümü bulmuştu. Ama ben de onun zayıf yönünü biliyordum, yani neredeyse. Tekrar onu bastırabilirdim. Fiziksel kontrolüm için uğraşmayı bırakıp bütün düşüncelerimi ortak kullandığımız yere, beynime göndermeye odaklandım. Fakat o garip kahkahası buna mâni olmaya rahatlıkla yetmişti. Düşüncelerimi yollayamamış, üstüne üstlük aynaya bakıp onunla muhabbete girmeye zorlanmıştım. Kahretsin! Sandığımdan da zayıf biriydim.
Kahkası dindiğinde bile sesi kulaklarımda çınlıyordu. Tek kontrol edebildiğim yer olan ağzımı, konuşmak için açtım. Bu işten gerçekten sıkılmaya başlamıştım. "Beni kendi halime bırakır mısın artık? İstemiyorum seni bu bedende!" Sesim gerçekten sert çıkmıştı. Aynada tıpatıp bana benzeyen yansımam, benim yapmadığım hareketleri yapmaya başladı. Örneğin ağzını açabildiği kadar açıp, aynı iğrenç kahkahayı koymak gibi. Yansımamın dünyasında değil de, gerçek dünyadaki bedenim ise normal bir şekilde duruyordu öylece. Aynadaki slüetim, benim sesimden çok az daha ince bir sesle konuşmaya başlamıştı. "Hadi ama! Ne kadar eğleniyoruz baksana. Hem senin olduğu kadar, benim de bu beden. Hatta düşündüm de... Birkaç günlüğüne sırf benim olabilir. Ne dersin?" Bu sözlerin ardından sanki ruhum bedenimden kayıp gidiyormuş gibi bir hisse kapıldım. Hayır, olamazdı bu! Önceden de yaşamıştım ve bir aynada hapsolmak hiç de iyi bir şey değildi. Aynada hapsolmak denmezdi belki de buna. Bedenimin gözünden görüyordum her şeyi. Ana konuşabilmem için, aynayla temasa geçmesi lazımdı bedenimin. Kendimi zorladım onu kovmak için. Fakat, başaramamıştım. Hem aynaya bakıyordum, hem de aynanın gözünden kendime... Ben daha konuşmaya fırsat bulamadan aynanın önünden çekildi. Neyseki telapatik yolla konuşabiliyorduk. Yine konuşmama zaman kalmadan o lafa girdi. "Bugün şu kızla buluşacaktın değil mi? Ortaya çıkan akrabalık şeyi yüzünden. İyi... Hep sevmişimdir o kızı. İyi bir günü seçtin zayıflık için ortak!"
Ortak mı..? Tanrım! Çok kötüydü. Çok çok kötü. Bir şeyler yapmalıydım; ama yapamıyordum. Gücümü toplayamıyordum. Bu değiştokuş olayı da epey bir güç azaltıyordu bende. Alışamamıştım, alışmak da istemiyordum. Bir sarsılma hissettim. Yürümeye başlamıştı. Ya da başlamıştık... Herneyse. Nereye gittiğimizi anlayamadan cisimlendi ve bir sahile ayak bastı. Evet, bu kuzenimle -hâlâ bu fikre alışamamıştım aslında.- buluşacağım yerdi. Yere oturdu bedenim. Beklemeye başlamıştık. Konuşmak istiyordum; fakat bütün gücümü onu bedenden uzaklaştırmaya çabaladığım için başaramıyordum. Konsantrasyonumu bozmamalıydım. İşler kötüye gidecek gibi duruyordu.
| |
| | | Zinaida Vinogradov Muggle* Lütfen bir mesleğe ya da seçmen şapkaya başvuru yapın.
Mesaj Sayısı : 311 Gerçek İsim : Gizz. Tarafı : - Kan Durumu : Safkan Rp yaşı : 21 Evcil Hayvan : - Kayıt tarihi : 19/08/09
| Konu: Geri: İki Ruhla Tanışma C.tesi Ekim 03, 2009 4:34 pm | |
| Aptal güneşin pek de aptal olmayan uyandırma kapasitesi sayesinde gözlerimi yavaşça araladım. Aslında göz kapaklarımın ağırlığı bir yana, vücudumdaki bitaplıktı beni yavaşlatan. Önüme düşen ve hala ıslak olan sarı saçlarımı beyaz elimle geriye doğru ittim. Beceriksizci yaptığım birkaç debelenmenin ardından banyoya uzanmıştım ki ayağım kapının arasına sıkışmış ve toplanmış olan halıya takıldı. Başımı düştüğüm yerin hemen ardındaki kapıya hızlıca çarpmam, yerinde olmayan beynimin az da olsa kendine gelmesini sağlamıştı. Sersemlemiş -ve hala yerinde olmayan- beynimi komutlarıma uymak için zorlayıp banyonun kapısını açtım. Zorla lavaboya ulaşmam ve arkasından sıralanan hareketlerim, zihnimin uyuşukluğunu üzerinden atmasına yetmişti. Yüzüme ardı ardına su çarparak kendimi tam olarak uyandırmaya çalıştım.
" Marv! Çık oradan! " Ellen'ın sesi kısa süre duvarlarda ve zihnimde yankılanarak kulaklarımı çınlattı. Bu onun güzel sesinden dolayı değildi, sadece sabah sabah bana bağırılmasına bu kadar alışkın değildim. Fazla uğraşmadan ev arkadaşımın emirlerini yerine getirdim, hatta bana 'Marv' demesine bile laf etmeye üşeniyordum. Tekrar odama döndüğümde dolabımın üzerine, yapışkan kâğıda yazan notla burun buruna geldim: " Sahilde, sabah, bilmem nereden akrabanla. " Sadece kısa özetle yazılmış notun karmaşık yazısını çözmemin bana pek yararı olduğunu söyleyemezdim. Sadece biraz telaş, azıcık merak ve birazdan daha fazla yorgunluk vermişti bana. Bir işi yapmaktan her zaman üşenirdim ama buluştuğum kişi ilginç bir yerden akrabam çıkmıştı ve bu buluşmaya gitmek zorunda olduğumu hissediyordum. Giyebileceğim en sade kıyafetleri dolabımdan çıkarırken 'öğlene kadar uyuma' hayalimin okyanusun derinlerine batışını gözlerimin önüne getirdim. Birkaç dakika sonra ise sandığımdan daha esintili olan sahilin taşları üzerinde 'kuzenim'le buluşmak için cisimlendim.
Geç mi kalmıştım, sanmıyorum. Gerçi geç kalsam ne olacaktı sanki? Ucunda ölüm olduğunu düşündürecek bir şey olmamıştı daha. Sadece bu buluşmayı bir an önce yapmak isteyen bir parçam vücudumda isyana kalkmıştı. Aman, ne kadar güzel! Stresin bende sinir yaptığını daha önceden fark etmiştim elbette ama şu an için asıl sorun neden sinirlendiğim değil de, neden stres olduğumdu. Alt tarafı garip bir yerlerden akraba işte, diyen sakin tarafım bunun o kadar kolay olduğunu düşünmeyen tarafıma sözünü geçirecek kadar güçlü değildi galiba. Hızlı yürüyüşümden sonra farkına vardığım şey yüzünden arkama bakma ihtiyacı duymuştum. Omzumun üzerinden yere çevirdiğim bakışlarım akraba olduğumuzu yeni öğrendiğim kıza dönmüştü. Ya benimle yaşıttı, ya da benden çok az daha büyüktü. Onu daha önce bir yerlerden gördüğüme emindim, yani küçükken. Şimdi onun bakan olduğunu biliyordum zaten ancak onun da 'normal' olduğu söylenemezdi.
Bir Sihir Bakanı'na yakışmayan bazı davranışları olduğunu yazar arkadaşım Ellen'dan öğrenmiştim. Tamam, rastgele öğrendiğimi söyleyemezdim. Eğer onun hakkında araştırma yaptırmadığımı söylersem de burnumun kocaman olacağını biliyordum. Daha fazla düşünmemeye çalışarak az önce bana dönmüş bakışlara doğru ilerledim. Hoş yüzünü çevreleyen kahverengi saçları, siyaha çalan gözleriyle son derece uyumluydu. Yüzünde onunla akraba olduğumuzu çağrıştıracak hiçbir özellik olmadığı gibi ruhumuzda da ortak şeyler çıkmayacak mı, merak ediyordum. Ona doğru dönen bedenim saçmalamamaya çalışarak fazla sesli olmayan bir "Merhaba"yı rüzgâra bırakmıştı. Sesimi kuzenime ileten rüzgâr saçlarımı da yüzümü örtecek şekilde havalandırmıştı. Çekinen hareketlerle saçlarımı arkama atıp düzeltmeye verdim ilgimi. Koyu renk ve kendini derinlere çağıran gözlere bakmak beni rahatsız ediyordu. Zihnimin bir köşesinde yankılanan "Alışacaksın." sesine aldırmadan dikkatimi yukarı doğru kıvırmaya çalıştığım dudaklarıma verdim. | |
| | | Janice Audorphe L'Amour Hogwarts Okul Müdürü | Boş Ders Profesörü
Mesaj Sayısı : 1585 Tarafı : Tarafsız Kan Durumu : Safkan Rp yaşı : 24 civarları Özel Yetenek : Zihnefendar & Görücü Evcil Hayvan : Yok Kayıt tarihi : 06/08/09
| Konu: Geri: İki Ruhla Tanışma Cuma Ekim 09, 2009 3:51 pm | |
| Morgana (İçindeki Şahıs) Ağzından...
Yüzlerce yıldır yaşamanın bana sağladığı dikkat ve keskin duyu gücüm sayesinde çevremde oluşan kıpırtıyı, çimlerin ezilme sesini duyabilmiştim. Bir yandan Penelope'u içimde tutmaya çalışıyor, diğer yandan dikkatimi, az önce bakışlarımı çevirdiğim kıza vermeye çalışıyordum. Zordu, gerçekten zordu. Böyle güçlü birini de ilk defa hissediyordum doğrusu -Penelope'u göremiyordum şuan sonuçta. Ancak hissedebilirdik birbirimizi.- Başkasına dikkatimi vermek bir yana, onu bile içimde zor tutuyordum. Ama bir şekilde başarıp kızı incelemeye başlayabildim. Sarışın, normal boylu, zayıf... Özetle çok hoş bir kızdı ve kesinlikle işime yarardı. Erkekleri işlerimde kolayca kullanabilirdim belki de onun sayesinde. Dünyanın hakimi olabilirdim..? Evet, kesinlikle değerdi. Kız bana doğru gelirken ufak bir sorun fark ettim, ama aşılamayacak bir şey değildi. Kız, biraz fazla ürkekti. Daha doğrusu çekingen. Bunu kesinlikle aşması gerekiyordu. O zaman aştıracaktım... Kızın ufak tefek merhabasına, kadife ve yüksek bir ses tonuyla karşılık verdim. "Merhaba." Yüksek ses tonum onu korkutmaya çalışmaktan ziyade, ona güven vermek içindi. Bana güvenmeliydi, hem de çok. O esnada içimden bir ses yükseldi. "Jeanett'i rahat bırak!"
Penelope'un beynimde yankılanan sesine gülümseyerek karşılık verdim. Tanrım! Güçlü olmasının yanında fazlasıyla da saftı. Onun sözleriyle rahat bırakacağıma inanıyor muydu gerçekten? "Başka derdin var mı?" Beynimdeki sinir yollarıyla sesim ona ulaştı. İçimde bir yerlerde artan siniri, onun sinirini hissedebiliyordum. Bu beni daha da mutlu ediyordu. Eminim ki, o da bunun farkındaydı. Sinirli halinden kurtulamazsa -ki kısa bir süre kurtulamayacağı kesindi- tekrar bedenini ele geçiremezdi. Bu bana büyük bir rahatlık sağlamıştı. Kendimi rahat bıraktım ve dikkatimin tamamını kıza yönlendirdim. Rüzgar estiğini ancak o zaman anlayabilmiştim. Kız saçları uçmasın diye onları tutuyordu; ama pek fayda etmiyordu. Saçları havada uçuşuyordu. Bense hâlâ hissetmiyordum rüzgarı. Duygularımı, daha doğrusu hislerimi kaybetmeye mi başlamıştım yoksa? Bunun olmadığını düşünerek kendimi rahatlatmaya çalıştım. Hiçbir zaman duygulu olmamıştım; ama rüzgarı bile hissedememek ayrı bir şeydi. Sadece tenime hafif bir şeyin dokunduğunu hissediyordum bu sert rüzgarda. Derin bir iç çektim. Gözlerimi kırpıştırdıktan sonra nihayet kafamdaki şeyi söyledim. "Otursana..?" Geriye tek bir şey kalmıştı. Gerçeği kıza anlatacak mıydım? Bu halimden haberi olacak mıydı? Yoksa, Penelope'muş gibi mi davranacaktım. İlki daha mantıklı geliyordu aslında. Penelope gibi davranmak bir bakıma kötü olabilirdi. Zamanla, elimdeki o yüksek rütbeyi kaybedebilirdim. Bu kız hafif saf bir şeye benziyordu. Kimseye bir şey söyleyecek tipten değildi yani. Ona söylesem, bu sırrı mezara kadar bile saklayabilirdi, yani sanırım. | |
| | | Zinaida Vinogradov Muggle* Lütfen bir mesleğe ya da seçmen şapkaya başvuru yapın.
Mesaj Sayısı : 311 Gerçek İsim : Gizz. Tarafı : - Kan Durumu : Safkan Rp yaşı : 21 Evcil Hayvan : - Kayıt tarihi : 19/08/09
| Konu: Geri: İki Ruhla Tanışma Ptsi Ekim 12, 2009 4:21 pm | |
| Birkaç yıldır üzerime geçirmekten zevk aldığım pelerinim, zerafetim, endişemle birlikte sökülüp üzerimden uçmuştu sanki. Bilmiyorum, bu kıyafetin bana yakıştığını ve tam üzerime olduğunu düşünürdüm her zaman; ancak endişe, sanırım zarifliği silmekte kullanılabilecek en iyi silgiydi. Normalde kendime yetecek kadar özgüvene sahiptim, ama bu endişe denen şey onu da almıştı benden; sakince, habersiz. Tenimden yukarı bedenimi okşayarak kulağıma ulaşan harfler beynimde birleştirerek bir 'merhaba' meydana getirmişti. Benim için önemli olansa sözcükten çok ses tonuydu. Özügven dolu bir ses, tıpkı şu an yaşadığımın tersi gibi. Benim halimi anlamışçasına güven veriyordu bu ses. Güvenmek konusundaysa tamamen kararsızdım.
Bir sonraki sözcük oturmamı istiyordu benden. Aslında ben oturmayı çok seven bir kişi değildim, yürümek çok daha rahatlatıyordu beni. İleri geri volta atarken rahatlıyordum bazen, yani streslendikçe; aynı şimdiki gibi. Ama yine de ters düşmeyerek iliştim onun oturduğu yere. Taş soğuktu, hava soğuktu, düşüncelerim de nedensiz buz kesmiş gibiydi. Keskin bir acı vardı beynimde, düşünmemi engelliyordu sanki. Daha sonrasındaysa bunun o ilginç sezilerden olmamasını istedim, yanımda bulunduğum kişi sihir bakanı ve her nasılsa kuzenimdi; ölüm onun için çok erkendi daha. Bu sahilden her zaman nefret etmişimdir. O lanet sezilerin beni ve beynimi ikinci kez esir aldığı yerdi burası; ilkinden daha sinsi, daha bilinçli ve çok acı verici. Anne ve babamın öldüğünü görmüştüm burda. Ve sonra öldüler. Tahmin edilemez acı bulmuştu beni o yıl; ruh gibi olmak sanırım böyle bir şeydi. O yıllar aklıma her geldiğinde bir bir damlalar süzülürdü yanağımdan, sonra da şiddetli hıçkırıklar baş gösterirdi, bedenimi sarsarcasına. Ama bu sefer böyle olmayacaktı, böyle olmasını istemiyordum, böylece gözlerimi kuzenime döndürdüm, sanırsam evlatlık olduğum aileden bir yerlerden kuzenim olmalıydı çünkü hiç benzemiyor gibiydik.
Güzel yüzü düşünceliydi, kahverengi saçlarıyla hafifçe önüne düşmüştü. Bir sıkıntısı olabilirdi, ya da başka şeyler. Ancak burnumu sokmak istemedim. Hem ben kimdim ki? Rüzgar saçlarını şiddetiyle farklı yönlere savursa da önemsemiyordu sanki; bense sarı saçlarımı elimle kavramıştım, fazla etkili olduğunu da söyleyemezdim. Derin gözlerini uzaklara dikmişti sanki, çok daha derinlere. Gözleri de bana hiç benzemiyordu, mavi gözlerimdeki parıltılar bende sabah yıldızıtymış gibi dursa da onda gecenin lacivert yorganının üzerini süsleyen kristallerden farksız ışıldamayı anımsatıyordu bana. Sıkılmıştım. Sıkılgan bir yapıya sahiptim, evet; ama kendimi oyalamak için bir şeyler yapmam gerekirdi. Klasik konuşmamızı -ya da sessizliğimizi- yine klasik laflarla doldurmayı yeğledim. " Nasılsın? " | |
| | | | İki Ruhla Tanışma | |
|
Similar topics | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |
|